Bölüm 1: Bir Varmış Bir Yokmuş
Karlarla kaplı dağların yamacında, küçük ama şirin, Ulm adında bir kasaba varmış. Bu kasabada güzeller güzeli Pauline ve onu çok seven eşi Hermann yaşarmış. Hermann ve Pauline çok mutlularmış. Pauline yetenekli bir piyanistmiş. Hermann’la birlikte şarkılar söyler, dans ederlermiş. Her şey o kadar güzel olmasına rağmen Pauline bir bebekleri olmadığı için çok üzülürmüş. Hermann Pauline’in bu durumuna bir çözüm arıyormuş. Onu mutlu etmek için elinden geleni yapıyormuş. Hermann her gece uyumadan önce Tanrı'dan bir çocuk dileyip uykuya dalıyormuş. Bir gece rüyasında Tanrı onların bir çocuğu olacağını söylemiş. Uyanır uyanmaz eşi Pauline’e gördüğü bu rüyayı anlatmış. Pauline sevinçten havalara uçmuş. Pauline ve Herman bu haberi kutlamışlar. Karakış Ulm'da kendini göstermeye başlamış. Gökyüzünden karlar aralıksız yağıyormuş. Dağlar bembeyaz olmuş. Nehirler buz tutmuş. Soğuk Ulm kasabasını esir almasına rağmen Pauline ve Hermann hiç üşümüyormuş. Onlar doğacak çocuklarını düşündükçe, mutlulukla dans ediyorlarmış. Doğacak çocuklarının heyecanı ile bu dondurucu günlerin nasıl geçtiğini hiç anlamıyorlarmış. Karlar erimeye başlamış. Bembeyaz dağları siyaha bürüyen bir gece yarısı Pauline beyaz tenli, kömür gözlü, yakışıklı mı yakışıklı bir oğlan çocuğu dünyaya getirmiş. Adını Albert koymuşlar.
Bölüm 2: Minik Albert
Herman ve Pauline çok sevinçlilerdi. Uzun zamandır bekledikleri çocukları Dünya’ya gelmişti. Albert eve neşe getirmişti. Büyükannesi, büyükbabası ve amcası Jacob onu sık sık ziyarete geliyor, ailecek güzel vakitler geçiriyorlardı. Albert ve ailesi, henüz Albert bir kaç aylıkken ailecek Münih’e taşındılar. Babası ve Jacob amcası Münih’te bir elektrik şirketi kurmuşlardı. Bir zaman sonra minik bir kız kardeşi de ailelerine katılmıştı. Maja adını verdikleri güzeller güzeli kardeşini izlemeyi Albert çok seviyordu. Albert onunla oynamak için beklemesi gerektiğini düşündü. Çünkü Maja ufacık bir bebekti. Albert sürekli hayaller kuruyor, kurduğu hayallerin içinde yaşamaktan çok mutlu oluyordu. Düşünce diyarım dediği hayaller dünyasında oyunlar oynuyor, hayali arkadaşlarıyla değişik maceralara atılıyordu. Albert diğer çocuklardan çok farklıydı. Bütün çocuklar bir araya gelip şarkılar söyleyip oyunlar oynuyorlardı. Albert ise hayalleriyle o kadar mutluydu ki ne konuşuyor ne de odasından çıkıyordu. Ailesi onun için endişeleniyordu. Bu durumu Albert’in bir süre doktora gitmesine neden olacak kadar ciddileşmişti. Fakat Albert etrafındakilere anlam veremiyordu. Oysa o düşünce diyarında gökyüzünde uçuyor, yıldızlarla konuşuyor, gökkuşağından aşağı kayıyordu. Her gece gökyüzünde gördüğü en parlak yıldıza saatlerce bakıp, hayranlıkla izliyordu. Bir gün Hermann, Albert’in bu yıldıza olan ilgisini fark etti. Albert konuşamaması Herman’ın anlatacaklarına engel değildi. Ve Hermann şöyle dedi: "Gökyüzü; içinde yaşadığımız evrene daha iyi bakabilmemiz için tasarlanmış pencere gibidir. Şu an gökyüzünde görebildiğimiz en parlak yıldız, kutup Yıldızı'dır. Nerede olursan ol o hep kuzeydedir. Gece yollarını kaybeden insanlara ışık tutar, onlara yol gösterir. Albert babasına parlayan kömür karası gözleriyle baktı ve gülümsedi. Ardından Kutup Yıldızı'nı izlemeye daldı. Babasının anlattıklarını anlamaya çalıştı.
Bölüm 3: Kutup Yıldızı'na Yolculuk
O gece düşünce diyarında Kutup Yıldızı'nın yanına uçtu. Onu alıp dolaşmak gezmek istiyordu. Fakat Kutup Yıldızı Albert’e bulunduğu yerden ayrılamayacağını söyledi. Albert anlayamıyordu. Neden hep orada durmalıydı? Niye hep kuzeyde olmak zorundaydı? Yeni arkadaşı kafese kapatılmış bir kuş gibiydi. Özgürce hareket edememesi, hep aynı yerde duruyor olması, ona hiç mantıklı gelmiyordu. Günler geçiyor, Albert hiç konuşmuyordu. Öylece gökyüzünü izliyordu. Hermann oğluna bakıyor ve onun için bir şey yapamıyor olmaktan çok mutsuzdu. Birgün Hermann, Albert’i neşelendirmek için ona bir pusula armağan etti. Albert babasının hediyesini görünce şaşkın bir ifadeyle pusulayı inceledi. Onun ne olduğunu bilmiyordu. Hermann, Albert’e pusulanın aynı kutup yıldızı gibi kuzeyi göstermeye yarayan bir alet olduğunu anlattı. O an Albert’in dünyasında pusula her şeyin merkezi olmuştu. Artık arkadaşı Kutup’u alıp gezebilir, onunla değişik maceralara atılabilirdi. Kuzeyi gösteren pusula vardı nasıl olsa. Artık Kutup Yıldızı kuzeyi göstermek için orada durmak zorunda değildi. Albert gece olmasını bekledi. Kutup Yıldızı sadece gece olunca görünüyordu. Gündüzleri birçok kez düşünce diyarında Kutup Yıldızı'nı aramış fakat bulamamıştı.
Bölüm 4: Pusula
Nihayet gece olmuştu ve arkadaşı uzaktan Albert’e göz kırpıyordu. Albert düşünce diyarında Kutup Yıldızı'nın yanına uçtu ve heyecanla: "Hey Kutup! Sana çok güzel bir haberim var!" dedi ve devam etti; "Bak sana ne getirdim. Bunun adı pusula. O da senin gibi sürekli kuzeyi gösteriyor. Artık gökyüzünde asılı kalmak zorunda değilsin. Benimle oynayabilirsin. Çok güzel planlarım var. Pusulayı olduğun yere bırakırız. Bizde özgürce koşar oynarız." Kutup Yıldızı Albert’e gülümsedi ve ona şöyle dedi: "Albert, pusulayı buraya koyamayız. Ayrıca burası benim evim. Ben burada olmaktan gayet mutluyum. Etrafımızdaki yıldızlar benim ailem! Gezegenler, göktaşları ve nebulalar arkadaşlarım. Oyun oynamak arkadaşlık kurmak için bu kadar uzağa gitmene gerek yok. Bunların en güzelini kendi evinde bulabilirsin. Senin evin, ailen, çevren hepsi seninle olmak için can atıyor. Sen sadece görmek iste!" Albert o anda senelerdir ailesiyle, çevresiyle konuşamıyor olmasını, hayallerinin peşinde koşarken aslında en önemli parçasından uzaklaştığını fark etmişti. Albert Kutup yıldızına çok teşekkür etti. Kutup yıldızı da ona istediği zaman gökyüzüne gelebileceğini diğer yıldızlarla ve gezegenlerle tanışabileceğini burada hoş vakit geçirebileceklerini söyledi. Düşünce diyarında kapımız sana her zaman açık dedi ve vedalaştılar. Albert eve dönerken elindeki pusulaya baktı. Pusulanın tebessüm eden yüzünü fark etti ve Pusula Albert’e: "Artık sen de diğer çocuklar gibi olabilirsin." dedi. Albert, pusulanın konuşmasına çok şaşırmıştı. "Neden benimle daha önce hiç konuşmadın?" diye sordu. Pusula da ona: "Kutup ve ben insanlara yönlerini bulması için yol gösteririz. Fakat insanların kendi doğrularını bulmak için çıktıkları yolda hiç bir işe yaramayız. Çünkü bu yol ancak kendilerinin çözebileceği bir bulmacadır." dedi. Albert her şeyi anlamıştı. Albert’in için bir heyecan sarmıştı. Diğer çocuklarla iletişim kurmak için sabırsızlanıyordu. Özellikle annesi babası ve kardeşi Maja’yla konuşabileceği ne çok şey birikti diye düşündü.
Bölüm 5: Albert Konuşuyor
Albert hemen odasından koşa koşa salona indi. "Anne" diye seslendi. Pauline duyduğu sese inanamadı. Kısa bir süre sonra karşısında ona doğru koşan oğlu, Albert’i görünce mutluluktan neredeyse ağlayacaktı. Albert annesine sımsıkı sarıldı; "Anneciğim konuşacak çok şeyimiz var. Sana anlatacağım çok şey var. Maja ve babam neredeler? Onlara da anlatmak istiyorum." Pauline: "Kardeşinle baban parka gitmişlerdi. Birazdan gelirler. Ne dersin onlara bir sürpriz yapalım mı?" dedi. "Sürpriz mi?" diye heyecanla cevapladı Albert. Albert ve annesi Pauline çok güzel bir yemek hazırladılar. Hermann ve Maja geldiğinde; Albert'i karşılarında gördüklerinde çok sevinmişlerdi. Albert ve ailesi durmadan konuşuyor, gülüyor, eğleniyorlardı. Pauline piyanosunun başına geçti ve şarkı söylemeye başladı. Ailecek dans edip kutlama yaptılar. Albert gece uyumak için odasına geçtiğinde pusulayı aldı ve olanları anlattı. Pusula da Albert’e: "Sen kendi yolunu bulduğuna göre, yeni maceralarımız için sana yol gösterici olabilirim. Beraber düşler diyarına uçar, değişik yerler keşfedebilir, özgürce dolaşabiliriz." dedi. Albert düşünce diyarında yapacakları maceraları düşünürken bir yandan yatağında uzanmış gökyüzünü seyrediyordu. Kutup yıldızı neden kuzeyde? Neden pusula kuzeyi gösteriyor? Bu kuzey neden bu kadar önemli? Düşünce diyarında neler yapabiliriz? Tüm bu soruları düşünürken Albert uyuyakaldı. Albert’in avucunda duran pusula da, Albert ile birlikte uykuya daldı.
Bölüm 6: Son
Albert tüm bu sorularına cevap bulabilecek mi? Pusulanın önemli bir sırrı var ve bu sır onları hangi maceralara götürecek?