Aldatılmak; belki de insanlık tarihindeki en büyük hakaretlerden biridir. Evet bir hakarettir bu bir noktada. Sevgiye, emeğe, çabaya, insan benliğine kuşkusuz yapılmış en büyük saygısızlıklardan biridir. Bir de bu konuyu irdelediğimizde karşımıza çıkan toplumsal bir gerçeklikle karşı karşıya kalıyoruz. Aldatılan bir bireyin yanı sıra daha sarsıcı olanı aldatıldığını öğrendiği halde sorumlulukları (En büyük sorumlulukları çocuklarıdır.) olduğunu düşünerek duygularını, düşüncelerini, hisselerini ve hatta gururlarını bir kenara bırakan kadınlar. Ne yazık ki objektif olarak baktığımızda bu olayın neticesinde kadın ve erkeğe eşit davranıldığını düşünmüyorum. Maalesef kadınlar bu yükün altında ezilmekte erkeklere göre daha fazla fedakarlık yapmak zorunda kalıyorlar. Bir düşünelim, çevremizde de olmak üzere aldatıldığı halde çocukları için ya da ekonomik kısıtlamalar yüzünden bütün her şeyi yutan birçok kadın bulabiliriz. Peki ya eşinin onu aldattığını bildiği halde sırf sorumlulukları için onunla beraber duran kaç erkek vardır? Yoktur demiyorum, elbette vardır ama kadınlara göre daha az olduğunu düşünüyorum. Bu toplumsal sorunun geçmişe göre günümüzde, kadınları daha az etkilediğini düşünüyorum çünkü geçmişte birçok kadın iç güveysi olarak yaşadığı eşinin evinde ev hanımlığı yapmaktaydı, hem bilinçsel olarak gelişmemiş hem de yapayalnızdı. Şimdi ise kadınlar daha bilinçli ve ekonomik olarak da özgürler elbette. Yine çocuklarını düşünüyorlar ama onu aldatmasına rağmen sırf imkansızlıktan dolayı erkek egomanyasında ezilmektense kendi yollarını çizip çocuklarına daha sağlıklı, daha güçlü bir rol model oluşturabiliyorlar. Bu demek değil ki diğer çocukları için ya da imkansızlıklar yüzünden her şeyi kabul eden kadınlar güçsüz, asla öyle değil. Bana göre dünyanın en güçlü insanları onlar. Bazen düşünüyorum, cennet kadar değerli bir yerin neden kadınların, kadınlarımızın, annelerimizin ayakları altında olduğunu. Sonra diyorum ki belki de bu dünyada cehennemi yaşadıkları için cennet ayakları altına serilmiştir...