20 yaşında kendime sosyokültürel psikopat diye bir isim taktım. 21 yaşında dünya edebiyat tarihine geçebilme fikrine kapıldım.

Bu çılgınlıktı...

Bir lise diplomasını bile şiir dinletilerindeki performansı karşılığı almış bir adam için, bu fazla geliyordu.

Bu fikri başta taşımak bile delilikti, biliyordum. Ama olgun bir hayal dünyam vardı.

Vazgeçmiyordum...

İnsan okuma ve dinleme ile başladım işe.

Çoğu kitapları okumayı reddettim.

Ve bu ciddi bir eleştiri konusuydu...

Yine de insan okumaya devam ettim ve her sınıftan dinlemeye kalkıştığım insanların renklerini biriktirdim. Bu senelerce sürdü.

Cevap vermek için sürekli bekliyordum.

Sıradan biriydim. Sıradan olmak, bana ekmek ve su kadar yakışmalıydı. Evet, sıradan olmalıydım; yoksa asla sıradan birinin düşüne giremezdim...

Kendime uyanmadan, dünya içindeki halklara ve dillere uyandım ruhum ile.

Bir hiçten varlık türeten ilah adına sorgulanacak milyon şey geçiyordu aklımdan.

Aklım bana yetmiyordu.

Dilleri ve dinleri teraziler üzerinde tarttım durmadan.

Bakışlarım yumuşuyordu. Bakışlarım yumuşadıkça ilah nazarında zerreleşiyordum. Bir hiçten bir hiçe doğru toza dumana bulanıyordum. Ama yorulmadan ve açlık hissi ile yaşamaya devam ediyordum...

Ve nihayet

Başımı kâinatın iradesi önünde eğdiğimde insan olduğumu hatırladım. Bu bana çok fazla şey kattı...

İnsan başıma kaldığım zamanların daha en başıydı. İrademin serçe kuşunun gagasında biriken su kadar bile olmadığını fark ettim.

Ama bu vazgeçmek için bir sebep doğurmuyordu. Sancım çiftleştikçe genişliyordu beynim. Aklıma türlü nimetlerden renklenen cennet geliyordu.

Cennet nakışları örtünüyordu fikirlerim üzerine. Ve yazmak ağır bir eylem oluyordu bu yüzyılda. Çünkü anlaşılmak güç geliyordu...

26 yaşına vardığımda fikirlerimin daha da çıldırdığını fark ettim.

Çerçevelerin yetmediğini, çizgilerin kısa olduğunu gördüm. Herhangi bir iradenin seviyesini aşağı gören biri değilim.

Bu benim haddim değil. Ama kendi amacımın bir ismi olmalıydı.

Ve o amaca hizmet etmeliydim yazarak.

Ve bu fikirlerin kaynadığı dönemlerin içinde

Kirli-salaş edebiyat ile karşılaştım zihnimde.


Esnedikçe genişle, yakınlaştıkça uzaklaş, kayboldukça görün dedim...


Zaman yerinde duran bir şey değildi, teoride bükülebilen ama pratikte yeri olmayan bir yanılgıydı. Cesedim gittikçe soğuyordu ve cesaret ederek cahil cesaretimin olanca cüretine sığınarak yazdım...