Yazan: Alfred Stieglitz, 1899



"Yaklaşık 10 yıl önce sanatsal fotoğraf, içinde doğduğu karışıklıktan sıyrılıp kendini ispatladı ve fikirlerini kalem ve fırçanın dışındaki yollarla anlatmak isteyen sanat aşıkları sayesinde bu son halini aldı. Anlamı çok sonradan anlaşılan sanatsal fotoğraf, ilk önceleri sanatla ilgisi olmadığı gerekçesiyle anlamsızca reddedildi. Bu cümleden, o zamanlar ciddi anlamda sanatsal fotoğraf yapılmadığı anlaşılmasın. O zamanlar elbette mükemmel içerikli fotoğraflar vardı ama onları anlatacak planlı bir oluşum yoktu.

İzin verirseniz, çok sıkça yapılan bir hataya dikkatinizi çekmek istiyorum. Her zaman iyi çalışmaları profesyonel, olgunlaşmamış fikirlerin ürünlerini ise amatör olarak sınıflandırıyoruz. Aslında neredeyse bu zamana kadar yapılmış ve yapılacak olan bütün çalışmalar, içinde fotoğraf aşkını taşıyanlar tarafından yapılmıştır, ekonomik sebeplerle değil. Bu yazıda “amatör” kelimesi “içindeki fotoğraf aşkı ile çalışan” anlamında kullanılacaktır.

İçerik açısından zayıf fotoğrafların bile bir çekiciliği vardır. Modern fotoğrafçılar, çabuk fotoğraf üretebildikleri için bu tarz fotoğraflar yapmayı tercih ederler fakat klasik fotoğrafçılar bundan başka bir yol bilmezler. Evrensel olarak fotoğraf ve fotoğraf çekmeye gösterilen ilgi sayesinde ve az bir çaba ve bilgi ile fotoğraf yapma işinin halkın eline bırakılmasıyla milyonlarca fotoğraf üretildi. Fotoğrafa olan ilginin artmasının güzelliğinin yanı sıra, bu işin halkın eline bırakılması büyük bir talihsizliktir. Bu talihsiz hata yüzünden fotoğraf sanatı pek çok kez ağır eleştiriler aldı ve neredeyse bu yüzden popülerliğini kaybediyordu. Fotoğrafçıları objektif olarak değerlendiren sadece birkaç kişi vardır. Bunların dışındaki herkes bütün fotoğrafçıları ya profesyonel bulur ya da “şeytan”.

Günümüz fotoğraf dünyasında kabul görmüş üç sınıf vardır: sadece fotoğraf çekmiş olmak için fotoğraf çekenler, tamamen teknik çalışanlar ve sanatsal fotoğraf çalışanlar. İlk grup, istenmeyenin dışında hiçbir şey getirmez. İkinci grup, yıllarca çalışmanın sonucunda iyi bir teknik eğitim edinmiş olur. Son grup ise, yıllarca biriktirilen teknik bilgiden sonra sanatçının duygu ve düşüncelerini ortaya çıkarır. Bu son sınıftaki fotoğrafçılar, hayatlarının en iyi yıllarını çalışmaya adarlar ve genel bir izleyici, onların çalışmalarına baktığında sanatsal fotoğraf yapmanın çok kolay birşey olmadığını, yıllar boyunca verilmiş bir emek ve içgüdü sonucu olduğunu anlar. Doktor P. H. Emerson, “Naturalistic Photography” isimli çalışmasında: “Fotoğraf, insanların fikirlerini anlatabileceği bir sanat dalı olarak adlandırılmaktadır. Bu aynen onun mekanik bir işlem olarak adlandırılması gibidir. Buradaki asıl paradoks ise halkın dediği gibi fotoğrafın bir el ürünü olmadığıdır. Aslında bize göre fotoğraf , oldukça fazla el ve beyin gücü gerektir. Belki de bu yüzden o klasik anlamda bir sanat değildir. Ressamlar, konuşmak için teknik öğrenirler, ve resim yaparken de fikir ürettiklerini sanırlar. Fotoğrafta ise sanatkonuşmak oldukça ciddi bir “fikir üretme” aşamasıdır. Teknik açıdan sanatçı yeterli olduğu halde, enerjisinin çoğunu “fikir üretme”ye ayırır. Buradaki asıl nokta “senin ne söylemen gerektiği ve bunu nasıl söylediğindir”. Sanat çalışmasının özgünlüğü ister şiirde, ister fotoğrafta, ister resimde olsun, istenenin özgünlüğüne ve onun nasıl anlatıldığına işaret eder. Tek bir teknik diğerlerine göre daha zordur, bunu kimse inkar edemez. Fakat, en mükemmel düşünceler de, bu en basit gibi görünen “yazı” tekniği ile ifade edilmiştir.”

Genellikle fotoğrafın konusunun seçiminden sonra, pozlanması, ışık ayarı, çekilmesi ve geliştirilmesi gibi aşamalarının tamamen teknik, herhangi bir beyin gücü gerektirmediği düşünülür. Bunun sonucunda da her fotoğrafa sanatsal bir içerik taşımadığı gerekçesiyle bir damga vurulması kaçınılmazdır.

Birkaç yıl içinde veya ciddi fotoğrafçıların, çalıştıkları ortamın mükemmel olanaklarının farkına varmalarından ve sanat bilgilerini emekleriyle yoğurup birşeyler ortaya koymaya başladıklarından beri, fotoğraf alanında büyük değişiklikler olmaktadır. Objektif, fotoğraf makinası, geliştirme banyosu, baskı teknikleri ve diğerleri onlar tarafından fikirlerini ifade etmede kullanılmaktadır.

Objektif, fotoğraf makinası vs.’nin fotoğraf yapmakta birer araç olduğu fikri aksi düşüncedeki pek çok insanı şaşkına çevirecektir. Kabul edilmelidir ki fotoğrafın bir sanat dalı olmadığına dair verilen bukarar, onun tamamen bir mekanik işlemden ibaret olduğu düşüncesine dayanmaktadır.Fakat, bu güçlü kararı destekleyen en iyi kanıt da bu değildir. Malesef fotoğraf çalışmalarının onda dokuzu, tamamen teknik içgüdülerle yapılmıştır. Fakat buna dayanarak, “bütün fotoğraf çalışmaları tamamen mekanik bir işlemden ibarettir” demek ise çok yanlış olur. Örneğin, bir fotoğrafın geliştirilmesi işlemini sorgulayalım. Kabul edilen görüş, filmin basitçe bir geliştiriciye daldırılması, belirli bir süre geliştirildikten sonra, bir süre filmin durdurucuda bekletilmesinden ibarettir. Fakat bu düşünce tamamen yanlıştır. Fotoğrafçının elindeki filmde en mükemmel tonları yakalamak için kendi geliştirme banyosu, kendi kimyasalları, kendi zorlama banyosu vs. vardır. Bu da ayrıca geniş bir bilgi birikimi ve doğanın bütün tonlarının sindirilmesini gerektirir. Yoğun ışık ve derin gölgelerin tonları bilimsel olarak bir ölçü ile ifade edilmedikçe, fotoğrafçı tıpkı ressamlar gibi, fotoğraf üretirken gözlemlerine ve duygularına bağlıdır. Dolayısı ile negatifin bir kısmını geliştirir, diğerini kontrol eder, bir diğerini zorlar vs. Farklı parçalar arasındaki uygun ilişkiyi kurar ve tonlar arasında bir harmoni yakalar. Bu da fotoğrafçının sadece pozitif değil, aynı zamanda tonların negatif değerlerine de aşina olmasını gerektir. Ortaya çıkan baskı mekanik değil plastik bir işlemdir. Bir zanaatkarın yaptığına mekanik denilebileceği doğrudur. Tıpkı bir röprodüksiyoncunun elindeki fırçanın mekanik bir alet olduğu gibi."


Kaynak: “Photography : Essays & Images”, Beaumont Newhall, Modern Sanat Müzesi, NewYork