İçinde bitip tükenmeyen çekişmelerden sıyrılıp uçağın kalkış saatine yeniden baktı Linda. Başlarda pek sıcak bakmadığı bu İspanya'ya gitme fikri, şimdi kaçıp saklanabileceği bir durak olmuştu. Sol gözünün önüne düşen saçları görüntüsündeki anormalliği saklasa da, saçların ardındaki protez göz mahzun bakışların yerini almıştı. 27 yaşında, göz doldurur güzellikte gencecik haliyle trafik kazasına kurban gitmişti. Ama hayat ondan sadece bir organını değil, yanında bir başka yaşadığını hissettiği nişanlısını da aldı. İstanbul'un orta halli semtlerinden birinde gözünü dünyaya açtığı günden beri aynı mahallede yaşadığı bu çocuk; biricik Ali, beraber eskittikleri her günün anısına kalbine bir resim çizdirecek sevgilisiydi. İlk oyun arkadaşı, mahallesindeki biricik sırdaşı, okul arkadaşı... Ali ne çok manalı şey varsa hepsiydi Linda için. Hem çocuklar hem aileler arkadaş olunca, günlerinin çoğunu beraber geçiriyorlardı. Zaman ilerledi ve büyüdüler, çocukluğun yerini gençlik aldıkça aralarındaki bağ ciddileşmeye başladı. Üniversite sınavı zamanlarıydı. Ali çocukluğundaki haylazlığını gençliğinde de pek atamamış olmalıydı ki derslerle ilgisi yok denecek kadar azdı. Linda ise bir o kadar çalışkan, hırslı... Birkaç ay sonra gelen sınav sonuçları Ali'ye üniversite yolu gözükmediğini söylerken, Linda hayalindeki hukuk fakültesinin artık bir tercih kadar yakınında olduğunu öğreniyordu. Yalnız şöyle bir sorun vardı ki gidebileceği yerler İstanbul dışı, orta halli Anadolu şehirleriydi ve bu 18 sene sonra Ali'den ilk kez uzak kalacağı anlamına geliyordu. Üstelik o hiçbir başarı elde edememişken... Ne zordu insanın kendini görmek istediği yerle, olması gereken yer arasında kalması. En büyük korkusu şimdi çekip giderse bir şeylerin eskisi gibi kalmayıp onu acının eşiğine atmasıydı. Sonuçlar açıklandığından beri kaçmıştı ondan Ali. Linda'nın annesi Nesrin teyzeden haberi aldığından beri köşe bucak kaçıyordu. İster istemez bu duruma içerlemişti ama ne diyebilirdi ki Linda'ya? Her şeyin farkında olan Linda kararsızlığın içinde boğuştukça, kendini bir adım öteye götüremeyen avuntulardan sıyrılıp belki de hayatının en büyük hatasına karar verdi. Çocukken hayalini kurduğu hukuk fakültesinden yanında cenneti kucakladığı biricik Ali'si için bir çırpıda vazgeçip İstanbul'da daha az puanlı bir fakülteye gitme kararı aldı. Aşk insanın gözünü kör eder derler ya; aslında aşk insanı kör haliyle peşinden sürekler. Göremezsin ama görmediğini koşmaya çalışırken savrulup bir yerlere vurdukça ve yara aldıkça fark edersin. Yaralarını saramayacağın noktaya geldiğinde yüzleşmektir aslında körlüğünü fark etmek. Linda da manevi körlüğe çoktan kaptırmıştı kendini zaten. Ailesinin ısrarlarına rağmen şehir dışını yazmayıp Ali uğruna İstanbul'da kalmayı koymuştu kafasına. Dediğini de yaptı ve ileriye dönük şeyler olabilmesi için İstanbul'da kaldı.


Linda'nın kalbi ne kadar güzelse yüzü de bir hayli göz doldururdu. Ali de çoğu erkek gibi belki de en çok yüzünü seviyordu bu kızın. İlişkilerinde çoğu adımı Linda atsa da cazibesine kapıldığı bu kıza ayak uydurabiliyordu. Linda okulunu bitirmeye yakınken Ali de ondan bir sene sonra kazandığı okulunda hırslanmış, gerçek dünyaya açılan gözü her geçen gün içiten içe değiştirmeye başlamıştı o masum halini. Çocukluk insanın en masum halidir ya; insan kötülüğe kucak açamaz, sırtını dönüp koşar güzelliklere. Yaş ilerledikçe de tam tersi kötülüklerin kucağına atlar, güzelliklere sırtını dönüp gider. Ali için de zaman bu noktaya evrilirken, Linda okulunu bitirip İstanbul'da işe başladı. 23 yaşında güzel ve başarılı kız, girdiği ortamları kendine has havasıyla büyülerken, Ali içten içe kıskançlık krizine giriyordu. Ertesi yıl okulunu bitirdiği dönemlerde, artık nişanlanmak istediğini söyleyen Linda'yı onaylarcasına kafa sallayıp hemen hazırlıklara başladılar. Ailelerin birbirini tanıması, beraber geçen yıllar her şeyi o kadar kolaylaştırdı ki çok geçmeden nişanlandılar. Linda o kadar mutlu, o kadar huzurluydu ki bulutların üzerinde dans ediyordu adeta. Üzerinde salındığı bulutun yağmur tanelerinin, hayatının en büyük gözyaşları olacağını hiç bilmeden, o anların sevinçle tadını çıkarıyordu. İki sene daha böyle nişanlılıkla geçti. Linda güzelliğinden ve asaletinden hiçbir şey kaybetmeden gelse de bugünlere, Ali para ve ihtişam hırslıyla dolup taşmıştı. Bu hırs onu iyi bir şirket çalışanı yapmıştı şimdilerde. Her geçen gün daha çok para kazanma hırsı ve dışa vurulan güzelliğe hayranlığı onu ne kadar çekilmez yapsa da, Linda için hala biricik Ali'ydi. İki senenin sonunda düğün hazırlıkları da çok geçmeden başladı. Linda'nın pek bir şeyde gözü yoktu zaten, Ali'nin olduğu her yer cennete giden bir yol kadar süslü ve sofistikeydi. O kadar emindi ki Ali'den, zamanında onun için vazgeçtiği hayalleri, gözünün önüne düşen aşk perdesinden içeri geçip kendini hatırlatamayacak kadar silikleşmişlerdi. Nikaha bir hafta kala her şey hazırdı artık, geriye sadece günleri saymak kalmıştı iki genç için. Her şey o kadar güzel gidiyordu ki sanki bir peri kızı her şeyi ilmek ilmek dokuyup önlerine sermişti. Fakat peri kızı büyüsü düğüne üç gün kala Linda'nın trafik kazası geçirmesiyle bozuldu. İçindeki aracın karşıdan gelen arabayla çarpışıp defalarca takla atmasıyla içinden sağ çıktığına dua ediyordu herkes. Kazadan sonra hemen hastaneye yetiştirilen yaralılar arasında en az hasarı alan kişilerden biriydi, vücudunda küçük kırıklarla kurtulmuştu ancak daha büyük bir sorun vardı. Sol gözü kazada çok hasar görmüştü ve doktorlar fazlasıyla umutsuz konuşuyorlardı. Olayı öğrenen Ali ilk fırsatta hastaneye gelse de, içine sinmeyen bir şeyler varmış gibi bir tuhaf, bir başkaydı. Doktorlarla konuşup durumu öğrendikten sonra sanki bambaşka bir kimliğe büründü. Kaza haliyle düğün sonra uygun zamanda yapılmak üzere iptal edildi. Herkes hastanede koşuşturup olanları algılamaya çalışırken ikinci gün kimse görmedi Ali'yi. Linda'nın gözü kapıda biricik Ali'sini bekleyişlerine karşılık işi bitince gelir sözleri birbirini yineleyip duruyordu. Ali çok nadir hastaneye uğrayıp kısa kalıyor, kaldığı süre boyunca da odanın bir köşesinde soğuk nevale gibi dikiliyordu. Linda bu soğukluğu fark edip içten içe üzülse de, iyileşip hastaneden çıktıktan sonra her şeyin düzeleceğini umuyordu içten içe. Birkaç gün sonra doktorlar sol gözdeki hasarın çok büyük olduğunu ve görme yetisini tamamen kaybettiğini, görüntüsünü estetik kılmak için protez bir parçayla orayı onaracaklarını söylediler. Haber duyan herkesi o kadar üzdü ki uzun süre kimsenin sesi duyulmadı. Linda olanlar karşısında ne yapacağını bilemiyor, Ali'nin son zamanlardaki halleri onu şüpheye düşürüyordu. Linda ameliyata alındığında olanları telefondaki kardeşinden duyan Ali, çok büyük bir soğukkanlılıkla hiçbir şey olmamış gibi davranıp işleri olduğunu söyleyerek telefonu kapadı. Olması gereken yer Linda'yı bekleyeceği hastaneyken, para ve güzellik hırsı gözünü öyle bürümüştü ki son olanlar onu Linda'dan soğutmuştu. Artık o bir gözü olmayan kadın, kendisini ne kadar severse sevsin yanına yakışır mıydı, eski güzelliği harcanmıştı ne de olsa. Onu koşulsuz seven kadın elinde olmayan sebeplerle suçlanıp bir bibloyla aynı muameleyi görüyordu resmen. Sevginin, güzellik algısına yenik düştüğü bu adama ne oldum deliliği de eklenince buz tutmuş kalbi hangi baharda çiçek açtırabilirdi ki? Aradan birkaç gün geçti. Linda, hastaneye ameliyattan sonra bir kez uğramamış, Ali'yi bu haliyle görüp de kendisini beğenmez diye sormaya korkuyordu. Herkes de olacakların yavaş yavaş farkında varıyordu zaten. Çok geçmeden beklenen haber geldi. Ali bu halde Linda'yla olamayacağını ve nişanı attığını, haftaya iş için uzun süreliğine İtalya'ya gideceğini ailesiyle duyurdu. Evet Linda belki biraz soğukluk, biraz kabullenememe bekliyordu ama yıllarını verdiği, uğruna hayallerini silip attığı bu adam onu elinde olmayan sebeplerle bir vedayı çok görüp terk edip gidiyordu. Filmlerde görüp yaşamak istemeyeceğimiz şeyler, o karelerden çıkıp hayatımıza uyarlandığında ne kadar can yakıcıydı? İnsan en sevdiğinden, en kötü gününde ayrılmayı nasıl kabullenebilirdi ki? Hepimiz birileri için çok güzelken, bir gün elimizden kayıp giden güzelliklerimiz nasıl yalnızlığımızın en büyük cezasına dönüşebilirdi? Ali vermişti kararını çoktan. Onun için önemli olan şeyler artık Linda'da mevcut değilken, ömrünü genç yaşında güzelliğine damga yemiş biriyle geçirmek istemiyordu. Vefasızlık buydu işte, sevildiğin kalbi kolayca terk ederken geride tüm üzüntüleri yüklenecek birini bırakmak. Linda'nın ise yapacak hiçbir şeyi yok, hayatı bitmiş gibiydi. Uğruna hayatını değiştirdiği kişi şimdi onun hayatından sessiz sedasız çekip gitmişti. Birkaç hafta sonra hastane günleri sona erdi ve yarım bir ruhla da olsa Linda evine döndü. Bu mahalle, bu sokaklar, aşkı, heyecanı, telaşları hepsi kaybolup yerini hiç bitmeyecek bir mateme bırakmıştı sanki. Yanında zamanı yakalayamadığı biricik Ali şimdi bir daha sesini duyamayacağı bir kuş misali uçup gitti. Ne bu görüntüyü kabullenebiliyordu ne de yalnızlığı. Ali olsaydı belki, Ali onun elini tutsaydı ne gözü, ne başka bir şeyi umurunda bile olmayacaktı. Ali'nin yokluğu her geçen gün nefret ettirdi bu halinden. Ailesi de harap olmuştu ve son çare onu İspanya'ya amcasının yanına yollamak istediler. Başta Linda bu fikre karşı çıktı. Burada kalıp Ali'yi bekleyeceğini, onun bir gün dayanamayıp geri döneceğini söylüyordu. Haftalarca kimse onu ikna edemedi, tam herkes vazgeçmişken Ali'nin şirketten beraber İtalya'ya yollananlardan biriyle evlendiği duyuldu. Ne üzücüydü değil mi, 27 yılının her sayfasına ince ince işlediğin kişi, bir başkasının hikayesinde başrol olmaya gitmişti. İlk başta Linda inanmayıp krizler geçirse de sakinleştiricilere yenik düşen vücudu pes edip durumu kabullenmesi gerektiğini idrak ettirdi. Kolundaki saate takılan gözü, bir ay önce aldığı haberin etkisinden çıkartıp uçuşa çok az kaldığını hatırlattı. İlk duyduğunda hiç istemediği bu yolculuk şimdi yaralarına merhem aradığı bir hale dönüşmüştü. Anons sesiyle yerinden kalkıp uçağa doğru yol alırken geride bıraktığı kalbi biricik Ali, zamansızlığın ötesinde bir uzaklıktaydı artık. O yaralarını iyileştirmek için adım attığı gecede Ali'de Türkiye'ye dönmüş, eve geçme esnasında büyük bir kaza yaşamıştı. Uçak İspanya'ya doğru Linda'nın yeni hayatı için kalkarken Ali döndüğü birkaç saat içinde hayatını bitiren kazayı yaşamıştı. Geçirdiği trafik kazasıyla artık yürüyemeyeceğini öğrendiği saniyeler Linda ile aynı hastanede yatarken, onu bir başına bıraktığını hatırladı. Üstelik şimdi karısı da zamanında kendi yaptığı gibi ortalarda yoktu. Linda'ya açtığı yaralar iyileşmemişken şimdi kendine daha derinleri açılmıştı. Onu iyileştirecek kadın, zamanında onun ilacıyken sırtını döndüğü kadındı. Linda şimdi çok uzaklarda, hayatı bir yerlerden yakalama çabasıyla kendinde güç bulduğu ilk fırsatta bu şehirden kaçmıştı. Ali ise, Linda'nın biricik Ali'si, gözünü bürüyen hırs yüzünden yürüme yetisini kaybedişiyle kaldı. Hayat Linda'dan bir gözünü çalıp aslında gözlerini tüm dünyaya açarken, Ali ise bir adım öteye gidemeyeceği bir ihanete hapsolmuştu.