Tabii ki anlamaya çalışmayacaktı. Ne gerek vardı ki karşısındakini anlamasına... İnsan; doğası gereği bencil bir varlıktı, düşünmezdi karşısındakini, neyi ne için söylediğini. O da aynen bunu yapacaktı, düşünmeyecekti kızın dedikleri üstüne. Ona göre kız birkaç günlüğüne var olmuş ve sonra diğerleri gibi çekip gitmiş biriydi. Kızın sebepleri, kendini anlatmaya çalışması nafileydi çünkü o sadece duymak istediklerini duyacak, kız ‘‘Evet.’’ dese bile o ‘‘Hayır.’’ anlayacaktı.


Belki de bırakılmaya o kadar alışmıştı ki artık yadırgamıyordu bile. Belki de o yüzden düşünmüyordu söylediklerini. Olamaz mıydı? Sanırım biraz onu da anlamaya çalışmak gerekiyordu. Belki de o an birine ihtiyacı vardı ya da kız ona çok sevdiği birini hatırlatıyordu. Belki de bu sebeplerden ötürü daha tanışalı çok olmamış olsa da kızın varlığına içten içe anlam yüklemeye başlamıştı.

Bu koşullar altında suçlanabilir miydi? Herkes gibi mutlaka onun da yaşadığı şeyler vardı. Ama herkes aynı değildi ki. Belki de bu kız diğerlerine hiç benzemiyordu, belki de gerçekten elinde olmayan sebeplerle bırakmak zorunda kalmıştı onu.

Hangisi haklıydı? İkisinin de kendince sebepleri vardı. Şimdi hangisi bir diğerine hak vermeliydi? Haklı çıkmak mutlu edecek miydi, yoksa bu özlem bir de haklılığın üstüne eklenmesiyle katlanılamaz hale mi gelecekti?

‘‘Haklı’’ çirkin bir sıfattı, buna karar verdi. Haklı olmak istemiyordu, yükü daha ağırdı. Düşünsenize hem haklıydı hem de haklı olduğunu bile bile üzülmeye mahkumdu. Mide bulandırıcıydı.

Masasından kalktı, biraz daha düşünse gerçekten delirecekti. Düşünceleri birbirine çarpıyor canını acıtıyordu. Duşa girdi; sıcak suyun bedenini rahatlatmasını, gevşemeyi bekledi. Öylece oturdu akan suyun altında, hiçbir şey hissedemedi, hiçbir şey düşünmedi, sadece oturdu. Gözlerini önündeki duvardan ayırmadı, gözünü ayıracak gücü bile olmadığını hissediyordu.

‘‘Şu hale bak.’’ diye düşündü kendi kendine ‘‘Bunu yapmaktan bile acizim.’’ Hep böyle acımasız mıydı kendine karşı, yoksa artık acımasızlıktan başka bir şey bilmediği için mi değişmişti kendine olan tavırları? Her şey çok karmaşık, bir o kadar da basitti. Zaten bu durum onu içinden çıkılamaz bir hale sokuyordu. Her şey bir ‘‘Aman ya.’’ kadar basitti ve bunun farkındaydı. Tek sıkıntı bu kalıbı hayatı boyunca hiçbir zaman kullanamamış olmasıydı, bunun nasıl kullanıldığını bilmiyordu. Onu karmaşaya sokan şey de işte bu bilgisizlikti. Düşüncelerinde boğuluyor ve artık ne yapacağını bilmiyordu.

Hep ‘‘Geçer.’’ demişti kendine. ‘‘Yanında biri olduğunda geçer, barışınca geçer, ayrılınca geçer, bu acıyı atlatınca geçer…’’ geçmemişti. Yine birini bulduğunu sanmıştı ama sadece sanmıştı işte. Yorulduğunu hissetti. Sanki vücudundaki bütün enerji bir anda buharlaşmış gibiydi. Orada o şekilde ne kadar oturdu bilmiyordu.

Güç bela çıktı küvetten, yatağına gitti.