Anayurt Oteli (1987) filmi, Auteur yönetmen Ömer Kavur'un Yusuf Atılgan'ın Anayurt Oteli romanını sinemaya uyarlamasıdır. Anayurt Oteli, insan psikolojisini derinden ele alan bir film özelliği taşıyor. Roman ve film arasında ise yok sayılamayacak farklılıklar görüyoruz. Romanda tüm zamanlar iç içe geçmiş karışık bir yapıya sahipken filmde ise doğrusal bir zaman akışı ve sade bir anlatımı vardır. Filmde farklı zamanlarda yaşanan olaylar Zebercet’in iç sesinden bizlere ulaşıyor. Ömer Kavur, Zebercet’in yalnızlık ve yalıtılmışlık halini, insanların o dönemdeki politik çıkmazlar içinde bulunduğu hal ile özdeşleştirir. Filmin açılışında Zebercet karanlık bir oda da kendisine şunları söylemektedir: “Adım Zebercet. Zebercet. Bu otelin yöneticisiyim. 28 Kasım 1950’de doğdum. Yedi aylık… Annem kırk dört yaşındaymış o zaman. Babamdan büyük… Dört düşük yapmış bana kadar. Sünnet olduğum yaz öldü. 1960’da… İlkokul üçteydim… Orta ikiden ayrıldım, bir süre aylak dolaştım. Sonra askerlik… 71’de terhis oldum… Babam, birkaç yıl önce öldü… Oteli ben yönetiyorum. 80’den beri… Sorumluk isteyen bir iş… Adım Zebercet… Oysa ben, sizinkini bilmiyorum. Gecikmeli Ankara treniyle geldiniz. Üç gün önce… Kaydınızı yapamadım… Adınızı söylemediniz. Döneceğinizi biliyorum, gittiğiniz köyden… Hacırahmanlı’dan… Bir haftaya kadar dönerim dediniz.”
Filmin son sahnesinde ise sadece “Adım…” kelimesinin duyulması... Zebercet’in nasıl bir kimlik bunalımında olduğunu ve bu eksende baktığımızda filmin kendini bulamamış birinin çıkmazlarla dolu arayışını izleyeceğimizin göstergesidir.