"Sevgim olmasa ben bir hiçim!"


Andrei Rublev, Andrei Tarkovsky'nin 1966 tarihli filmi. Film, 15. Yüzyıl Ortaçağ Rusya'sında yaşayan ünlü bir ikona ressamı Andrei Rublev'in içsel yolculuğunu (bizcesi seyri sülûk;) bizlere sunuyor...


Yayın tarihi: Aralık 1966 (Sovyetler Birliği) 2.05'

Oyuncular: Anatoli Solonitsin, İrma Raush, İvan Lapikov, Nikolai Gringo, Nikolai Sergeyev

Yönetmen: Andrey Tarkovski

Film müziğinin bestecisi: Vyacheslav Ovchinnikov

Senaryo: Sinemanın Şairi:) Andrei TARKOVSKY


Andrei Tarkovsky’nin ikinci filmi olan Andrei Rublev, 15. yy.’ın başlarında Rusya’da geçmektedir. Rus Ortaçağı’nın en önemli ressamı, ikon ve fresk sanatçısı Andrei Rublev'i konu alan film, bir ikon ressamının mistik yolculuğu sırasında karşılaştığı olaylar dizisini, ressamın ve halkın yaşadığı hayatı sorgulayan bakış açısı ile anlatır. "Andrei Rublev’in 1360-1370 yılları arasında doğduğu ve 1427-1430 yılları arasında öldüğü tahmin edilmektedir. 1400 yılına kadar Moskova’daki Kurtarıcı Andronikov Manastırı’nda keşiş olduğu ve keşiş olarak geçirdiği süre boyunca, Zvenigorod’daki Dormition Katedrali’nin süslenmesine yardım ettiği tahmin edilmektedir.


" Kirill, Daniil ve Rublev ikon boyacılığı yapan üç keşiştir. Filmin ana öyküsü bu üç keşişin yolculuğuyla başlar. Keşişler, ikon ressamlığı ve kişilikleri ile üç farklı karakteri yansıtır. Rublev ve arkadaşları fırtına dinene kadar ahşap bir kulübeye sığınırlar. Kulübedeki soytarı şarkı söylemekte, hoplayıp zıplayarak dans etmekte, seyirciler de ona gülmektedir. Bu kulübede gördükleri Rublev’in dünyevi hayat ve günahla karşılaştığı ilk yerdir. Rublev ve yanındakiler içeri girince soytarı ve orada bulunan herkes aniden susar. Soytarı yorgun düşmüştür. Aslında insanların içinde, düştüğü bu durumdan hoşnutta değildir. Ona verilen elma ve bir parça soğanı ıssırırken yaşadığı hayattan bıkkınlığı yansır yüzüne. "Tanrı rahipleri, şeytan soytarıları gönderdi" der rahip. Gerçekten öyle midir yoksa kibirle söylenen bu sözü söyleyene bulaşan şeytan mıdır? Kimbilir... Soytarı gömleğini atar, dışarı çıkar, günahlarını ve içinde bulunduğu yaşamı yıkamak ister gibi yağmurla yıkanır. Çok sürmez bu rahatlama Prens’in adamları kulübeye gelir ve eğlenceye son verirler. Soytarıyı döver, bir atın üstüne atıp götürürler. Başlangıç bölümünde, Yefim’in icat ettiği balonla uçmaya çalışması, soytarı ve onu izleyenlerin eğlencesi, müzik ve dansı günah sayılmaktadır. Köylülerin fakirliği ve Prens’in adamlarının uyguladığı şiddet Rublev’in yaşadığı ortamı ve yaşam koşullarını ortaya koymaktadır. Yefim hazırladığı balon ile çan kulesi üzerinden telaşla uçmaya çalışmaktadır.

Bütün bu engellere rağmen, hayallerine inanan arkadaşları ve orada yaşayan insanların bir kısmı ona yardım ederler. Yefim yükselir yükselir muhteşem bir manzara ayaklarının altındadır. Uçmanın verdiği hazzı yaşadığı, gezdiği toprakları yukarıdan izleyerek doyasıya hisseder fakat çok sürmez yere düşer. Yefim'le birlikte bir at sırt üstü yuvarlanır. Genellikle at kültürler arasında murad ve asalet olarak tanımlanır. Atın ve balonun sırt üstü düşüşü Yefim'in hayallerininde düşüşüdür aslında. Bu deneyimi engellemek için onu ve arkadaşlarını kovalarlar. Yefim'e yardım eden arkadaşları yakalanır, Yefim ise kaçmayı başarır...


En çok etkilendiğim Tarkovsky filmi diyebilirim Andrei Rublev için. Tarkovsky çektiği filmlerinin her karesini adeta bir dantela gibi dokur. Verilen emeği her karesinde hissedersiniz. Onun için "Sinemanın Şairi" derler. Bana göre "Sinemanın Tolstoy'u" aynı zamanda. Filmlerinde Tolstoy'un kaleminin sahnelenmiş hali yansır size... "Sanat toplum içindir" söyleminden yola çıkarak, sizlerle paylaştığım her yazı, filmleri izlerken bana hissetirdiklerinden ibarettir. Hiçbir iddiam yok o yüzden, kusurlarım varsa affola...


Kirill: "renkler o kadar sakin ki..."

Theophanes: "ancak doğru anlayışla özü kavrayabilirsin!" ...


1405-1406 yıllarındaki gelişmelerin anlatıldığı "Yunan Theophanes" başlıklı ikinci bölümde, dönemin ünlü ve usta ressamı Theophanes yorulmuş uzanmaktadır, içeriye Kirill girer. Theophanes, karşısındaki Kirill’i Andrei Rublev zanneder, çünkü onun şöhretini önceden duymuştur. Kirill, onun da yetenekli olduğunu ama yaptıklarında eksik bir şeylerin olduğunu " sadelikten yoksun olduğunu" söyleyerek Rublev’i Theophanes’e kötüler, içten içe Rublev'i kıskanmaktadır. Theophanes yaptığı işten yorulduğunu ve bu işi usta birine devretmek istediğini söyler. Kirill’i Moskova’daki Annunciation Kilisesi’ni boyamaya davet eder. Kirill ise bu teklifin manastırda yapılması şartını koşar. Amacı diğerlerinin yanında üstünlüğünü göstermektir. Ancak, Moskova’ya davet edilen Rublev olur. Rublev bu teklifi kabul eder ve yardımcıları Foma, Aleksei ve Piotr’u da yanına alarak Moskova’ya gider. Rublev’den cehennemi tasvir eden bir resim yapması istenmektedir.Yaşadığı dönemde çok fazla acı ve kötülük vardır. Halk sefalet içindedir. Resmi yapmak için çok uğraşır bir türlü aradığı ilham gelmez Rublev'e... sonradan tutacağı susma orucunun ön habercisi gibi ruhundaki ilhamda susar. Öfkelenir Rublev harekete geçememesine kafasında bitmek bilmeyen sorulara... Elindeki boyayı duvara fırlatır, duvarda oluşan leke insanlık tarihi boyunca acımasızca döküle(ecek)n kanları temsil etmektedir belki de. Meczup bir kız yağmurda ıslanmış, elinde ısınmak için topladığı birkaç kuru ot ile kiliseye sığınır...


Duvardaki boyanın izlerine doğru gider çok yakında akacak kanı görmüşçesine çığlık çığlığa ağlamaya başlar. Yorulmuştur Rublev bunca acı içinde kıvranan insanlara resimleriyle umut ışığı olmak istediğini, cehennem ikonu yapmak istemediğini farkeder. "İnsanlık aptallığa ve alçaklığa teslim edildi."


İki Rus prensin arasında yaşanan iktidar hırsı nedeniyle şehir kaosa sürüklenir. Tatarlar ve Rus Prensin kardeşi şehri yağmalayıp yakarlar. Dilsiz bir kıza tecavüz etmeye yeltenen bir adamı öldürmek zorunda kalan Rublev ise insan öldürerek günaha girdiği için susar, tıpkı yardımcı olmaya çalıştığı meczup kız gibi yıllarca konuşmaz, tanrısına sunduğu bir çeşit tövbedir bu susma. Günahlar, ikiyüzlülükler, hırs ve açgözlülükler karşısında susarak haykırmaktadır günah(lara)ına ve dünyaya, derin bir yalnızlıkla başbaşadır artık Rublev. Resim yapmayı bırakır, etrafında olup biteni izler. İnsanlığın kaybettiği dürüstlüğü, samimiyeti, acziyeti, belkide bu içsel yolculuğunda kaybettiği azmi aramaktadır. Filmin sekizinci bölümü 'Çan' başlığını taşır ve 1423-1424 yıllarını anlatır. Boriska yağmalanmış şehirde yapayalnız kalmıştır. Çatışmada ölmüş olan usta bir dökümcünün hayatta kalan oğludur. Prensin yapılmasını istediği çan için babasını almaya gelen askerlere kendisinin yapabileceğini, babasının çan dökme ile ilgili sırları kendisine verdiğini söyleyerek ikna eder. Çanı yapmak için büyük çaba sarfeder, günlerce uykusuz kalır. Çan bitmiştir nihayet çalıp çalmayacağından emin değildir Boriska. Korkmaktadır. Yaptığı çanı çalmaya cesaret edemez. sesi her yerde duyuldu unda, Meczup kız bakire Meryem gibi beyazlar içinde oradadır. Gülümseyerek, kendisine biçilen rolün aslına ulaşmış, arınmış, temizlenmiş olarak...

Boriska oradan çoktan uzaklaşmış çamurun içine yüzüstü düşmüş ağlamaktadır, azminden çok etkilenen Rublev, Boriska'nın yanına oturur ona sarılır "babam sırrı vermemişti, babam sırrı vermemişti" der. Sırrı veren tanrısına şükran içinde ağlar. Rublev'e ümit ışığı olur Boriska ve susma orucunu bozar... Yefim, Rublev ve Boriska tevazu, inanç, azim, başarı ve zorluklarla mücadelenin sembolüdür artık...