Güneşi kovaladığım dünyada uzun ve dar sokaklarıyla, ayazı dillere dolanmış Ankara. Ruhumun tüm grileri burada bir olmuş bana hükmediyor. Peki ya gri ne zamandır bu kadar renkli? Ankara’ya rengini veren adam, yüzünde yamuk gülüşüyle bana bakıyor. Bu tekdüze, sokakları birbirini anımsatan koca şehrin paradoksu keşfedilmeyi bekliyor. Beni her gün biraz daha şaşırtıyor. Elimi bırakırsa kaybolacağım Ankara’ da. “Sen Ankara değilsin.” diyor bana. Epey de haklı. Ben Ankara değilim. Ben Ankara’yı göğsümde taşıyorum. Bundan böyle sokaklar Kızılay’ a değil, bana çıkacak. Fark edeceksin beni. Tüm yol ayrımlarında da seni ben bekliyor olacağım zaten. Hayatıma deniz, ruhuma güneş şehir, hoşça kal. Şimdi hiçbir mesafe Ankara kadar etmez.