Yüzüm, yüz çevirmekten aşka,

Nasır tutmuş nasılsa,

Yaşamaya direnmekten, utanmadan, sıkılmadan, gülerek, aramadan gerçeği,

Yaşamaya direnmekten,

Nasır tutmuş yüreğim, sert ama nasıl da.

Ve bir yol var yürüdüğüm,

Lanet okur ayak tabanlarım sabrından.


Neyler muradı, sabaha çıkmayan kader?

Seyir tepelerinde safi aşkın,

Değmez mi yalnız adamın yüreğine keder?

Öldürmüşse içinde ki ruhu beden,

Bedeni, dünya toprağından başka ne besler?

İnsanın tüm dileklerini barındırsa şu defter,

Kim bilir, mürekkebin ağırlığından kaç ton çeker?


Şimdi uğultu dolu sessizliğinde gecenin,

Ümitsizliğe kapılmış bir kaç hece,

Getirir mi beni insanlığın yuvasına?

Kırmazsa boynumu asılmak,

Ağırlaştırmamışsa beni o kadar yaşamak,

Ben miyim ölümü acıyla çağıran,

Yoksa, edilen o dilek mi beni dünyaya doğuran?


Şimdi, kıyametim kopuyor,

Kıyametimle kükrüyorum kederime,

İşin ucunda olmasa ölüm,

Ölen hepsi gibi insan dediğinin,

Benimde bir çift lafım var kaderime.



Nihayetinde, 

İsteyerek gelmediğim dünyadan,

Yine, hiç istemeyerek,

Tüm insanlığımı da alıp,

Mezar taşıma bir küfür kazıtarak, 

Bir çift sözümü kazıtarak,

Gideceğim ölüme yalın ayak.


Ki, uyurken hep bir çorap ayaklarımda,

Ucu salınarak…