Var olmanın amacının hayatın anlamını bulmaktır der Frankl.
Her şeyde anlam bulmak. Toprakta, ağaçta, gökyüzünde, bir gülüşte, bir bakışta. En önemlisi acıda…
Acı insana ızdırap da verse aslında acıyla anlayabiliriz dünyayı. Acıyla güçlülüğümüzü fark eder ve acıyla mutluluğumuzu buluruz.
Acı, doğurmak gibi bir şeydir aslında. Doğururken nasıl canı yanıyorsa annenin, doğurduktan sonra kucağına aldığı bebek onun anlamıdır. Onunla var olur ve onunla yaşamına anlam ve amaç katar. Acı da böyledir, önce canımız yansa da sonrasında bir yaşam ve anlam armağan eder insana.
Anlam içten gelen büyük bir patlama olarak dağılır etrafa. Onu bulduktan sonra her şeye başka bir gözle bakılır.
Anlam insanın kâinata olan borcudur bir nevi. Kainatın bütün düzenine, mükemmelliğine, boşluğuna ve sessizliğine olan borcu.
Anlamsız ise bir yaşam duygusuz, amaçsız ve hissiz bir beden vardır sadece. Pythagoras'in dediği gibi, beden ruhun mezarı olmuştur artık. Bu mezardan çıkmanın tek yolu ise ruhumuzun anlamını bulmaktır. Tıpkı annenin çocuğunda kendisini bulması gibi…