Benimkisi bir yalnızlık hikayesi,
derdimi yüklenip sırtıma
başımı da alıp
gitmek isterim uzaklara.
Gemilerim boğuşurken fırtınayla,
dönüp kendi limanıma sığınırım.
Çıkınımda bir kuru ekmek,
suyumu dereden içip
yeryüzü yatağında uyurum.
Bir ürperti mi bastı
gecenin karanlığına sarılır ısınırım.
Tan yeri ağarırken
gözlerim usul usul açılır.
Döktüysem derdimi bir ağacın köküne,
taktıysam kırgınlığımı bir kuşun kanadına,
uçurduysam gözlerimin hüznünü gökyüzüne,
ellerimi tutup güç aldıysam,
başımı göğsüme bastırıp sıkıca, ağladıysam içli içli
ve doyduysa tabiat derdime
“git” der artık!
“hadi git,
yeniden başla.
Her mevsim dönümünde
yapraklarına veda eden şu ağaç gibi,
yeniden yüklenince yüreğin,
dolup taşınca nehirlerin,
yine gel bir sonbaharda.
Beraber dökeriz yapraklarımızı,
üzerimize yağan kar tanelerinin altında
uzanıp, toğrağa karışmayı bekleriz.
Sonrası ilk yaz,
sonrası umut!
Sen gel yine,
üzülme!
Kimse yoksa ben varım,
kimse yoksa toprak var,
üzerinde bıkmadan canlanan doğa var,
onu Yaradan var!
Kimsen yoksa ona sığın,
ben bıkmam
o bıkmaz
sen anlat
dinleriz biz!
Üzülme, kimse kimsenin dermanı değilken
toprak var, ateş böcekleri var,
anlat onlara.
Şu savrulup duran kuru dala anlat,
yağmura anlat ki alıp götürür; ispatı var!
Anlat, atma derine
derinde birikir illet olur,
Anlat, atma ardına
ardında yığılır dağ olur,
Anlat, saklama kendine
yenilmemeli insan derdine!