Duruşma salonunda bir esrarkeş yutkunur.

Soğuk terler şakaklarından aşağı çenesine doğru yol alırken

kimisi soğuktan donuyor, yüzünde yeni hatlar oluşturuyor,

kimisi de çenesinde bir çatının mazgallarından düşen yağmur damlaları gibi sallanıyor.


Duruşma salonunda bir esrarkeş yutkunur.

Dupduru bir rezaletti yaşananlar.

Korkma zihninde tavan yapsa da korkular.

Korkma karnına saplı bıçak elbet bir gün çıkar.


Dört kardeş,

Dört düşman,

Dört sigara,

Dört şarap,

Dört hayat,

Dört mezar.

Bir ihanet maddesi ihlal etmek eski dostumun gençliğini alır azar azar.

Korkma unutmuşlar arasında,

Kardeşin yemin etti seni kehanete yazar.


Sakın korkma!

Ben hesapladım az bir zaman,

Olması için mucizeler fırlayacak kara dumanlar arasındaki dolunaydan.


Korkma.

Hayat bunu da unutturur,

Unutunca tekrar hapı yutturur.


Duruşma salonunda bir esrarkeş yutkunur.

Yaşamayanlara sahte bir tutkudur.

Yaşayana gerçekler kara kutudur.

Hak vermedi olanlara bu yüzden suskundur.


Altı yıl sonrasında geri çekildik,

Birçoğu için deli denildik,

Her saldırıda çoktan aza indirildik,

Yer kalmadı beynimizde çizilmedik,

Bilincimiz ise delik deşikti.


Yaptıklarımız sonrakilerin suçlarına teşvikti,

Aklımızın karanlık köşelerine keşifti,

Çok zaman önceleri,

Alaycı bir kahin söylemişti,

Bu ifadeler delirmekti.


Duruşma salonunda bir esrarkeş yutkunur.

Yutkunsun ve konuşsun.

Hızlı geçen gençliğinden ağırlaşmış bakışları hakimin kan kırmızısı yakasında.

Elinde bir bıçak olması yeterliydi bu halüsinasyonu gerçeğe devşirmeye.

Soğuk terleri emmişti gözenekleri.

Kalbinde pompalanan kanın, koşmaktan damarları çatlayan uzun bir kısrak gibi atmasını belli etmemeyi başarıyordu.

Zelzeleye tutulmuş dizleri ve özgürlüğüne kavuşmak için sanki yerinden fırlayacak baldır etlerini belli etmemeyi de başarıyordu.

Konuşma metinleri hazırlıyordu bir kalpazan gibi, zarların tüm olasılıklarını hesaplıyordu tüm bunlara rağmen, kumarbaz gibi.


Duruşma salonunda bir esrarkeş yutkunur.

Şimdi yutkunsun ve konuşsun.

Zira kırk yaşını görmesi muhtemel mucizelerinin üçüncüsü.

Birazdan oynayacağı hamlenin zaferi birincisi.

Bundan öncesi ölümüne girdiği kavgalarda kırılan kemikleri,

Vücudunu sıyırmış mermileri,

Kaba etinde bıçak izleri,

Sigara yanıkları üzerine dövmeleri.

Başka ne kaldı ki?

Heh, bir de çeşitli maddelerle döktüğü dalgalı saçları,

Hatırlayamadığı gençlik günleri...

Ve mat!

Tüm organları bir oh çekti.


Duruşma salonunda bir esrarkeş yutkunur.

Yutkundu ve sustu.

Boynundan kanlar akması için tanrıya yalvardığı hakim konuştu.

Beraat dedi.

Kelimeler önemsiz bu ölü soğuğu yerinde.

Anladı esrarkeş,

Bu adalet dedikleri aksi, topal bir heriften ibaret.


Gitmeden...


Bilirim,

Yolsuzluk hayatlarınız için bir mutluluktur.

Unutmayın ki

Hayat biraz mutluluğu çok görür.

Bugün mutlusun, yarın hüzün dökülür.

Ve

Acılar ikimiz arasında farklı açılarda, 

Doğrularımızla kurduğumuz binlerce illüzyon alemindeki bilboardlarda, 

farklı jargonlarda.

Sen kırmızı yakalı!

Bugün mutlusun, durma, sırıtmaya devam et duvar gibi suratının arka perdesinde.

Durma devam et,

Devam et çiçekleri koparmaya.

Ama hatırla şu yemini,

Zelzele et zihninde,

Yarın sarıya doymuş doğacak güneşe yemin olsun,

Ruhsuz betona basan yoksul adımlara yemin olsun,

Soğuk parmaklıklara tutunan nemli ve tuzlu ellere yemin olsun,

O zaman ki benim kararnamelerim senin göğüs kafesindeki cevheri söndürecek günü gelince.

Bilesin.


Duruşma salonunda bir esrarkeş yutkunur.

Adalet sarayında tüm yüzler donuktur,

Tüm tebessümler de sönüktür.