Çekinceyle marketin kasasına geldi. Sırasını beklerken bir yandan parasının aldıklarına yetmesini diliyordu içinden. Çok fazla bir şey de almamıştı. Hepsi lazım olan şeylerdi: peynir, süt, yoğurt, bir iki kilo meyve ve sebze, bir paket bulgur, bir paket pirinç, biraz da kuru yemiş. Sırası geldiğinde kasiyer ürünleri okutmaya başladı. Tüm ürünler kasadan geçtikten sonra kartını uzattı tedirginlikle. Şifresini tuşladı kasiyerin gösterdiği cihaza. Kartlarının şifresi bile kızının doğum yılıydı.


Kasiyer,

-Bakiyeniz yetersiz hanımefendi, dedi.

-Ah! Öyle mi? Bir de şunu dener misiniz, diyerek cüzdanından başka bir kart uzattı.

-Bunda da yetersiz bakiye diyor efendim.

-Yanımda nakit de yok. O zaman işlemi iptal edebilir misiniz? Bir iki ürün bırakayım, dedi utanarak.


Yanakları al al olmuştu, elleri buz kesmişti. Reyonlara doğru ilerlerken hangi ürünleri bırakacağının hesabını yapıyordu bir yandan. Birden aklına on iki sene önce kızının odasına, hayatlarını tümüyle değiştirecek olan o haberle girdiği an geldi. Kızı uyanmış, yatağında oturarak her sabah olduğu gibi okul için onu hazırlamasını bekliyordu. Dolaptan siyah külotlu çorabı almış; yatağın yanına, kızının önüne yere oturmuştu. Ağlamamalıydı. Kızı için güçlü durmalıydı. Ama nasıl söylenirdi bu? Pijamasını çıkardı önce. Sonra kızının ayaklarına baktı. Ah nasıl da benziyorlardı! Daha bir gece önce beraber aynı yatağı paylaştığı adama özlemle karşısında duran küçük ayakları okşadı. Çorabı kızının ayaklarından geçirirken “Baban hastalandı. Hastanede yatıyor şimdi. Onu görmeye gideceğiz.” dedi. Birden veremezdi ki bu haberi. Ama kızı anlamıştı artık babasının olmayacağını. Yaşlar süzülmeye başlamıştı bile gözlerinden. O ise tutmaya çalışıyordu ısrarla gelmeye çalışan yaşları. Kızı için ağlamamalıydı. Kendisine söz vermişti. Önce hep kızı olacaktı. Hiçbir zaman babasının yokluğunu ona hissettirmeyecek, elinden gelen bütün imkanları sağlayacak, kızı ne isterse yapacak, onu okutacaktı. Verdiği tüm sözleri tutmuştu da. Kızı şimdi yurt dışındaydı, eğitimine hep hayali olan İtalya’da devam ediyordu. Zorlanıyordu ama ona bir kez olsun bunu yansıtmamıştı. Bir yolunu bulmuştu hep. Çokça borçlanmıştı ama hiç söylememişti kızına. Orada geçirdiği zamanın tadını çıkarsın, eğitimine odaklansın, onu düşünmesin istiyordu. Canından çok sevdiği kızı mutlu olsun, ona yeterdi. Dünyadaki en büyük mutluluk kızının gülen gözleriydi. Kızı da tüm bunların karşılığını ona başarılarıyla katbekat veriyordu.


Bakliyat reyonuna gelmişti. “Şimdilik pirinç yeterli olur.” diyerek bulgur paketini aldığı yere bıraktı. Kuru yemişler de epey tutuyordu. Beş gün sonra maaşını alacaktı nasıl olsa, o zaman alırdı onları. Elinde kalan ürünlerle yeniden kasaya yöneldi. Bu sefer geçmeliydi tüm ürünler. Öyle de oldu. Aldıklarını paketledi, çıkış kapısına yöneldi.


Yavaşça fısıldadı: “Kızım için değer.”



09.03.2020