Dokuz ay içinde bulunupSisifosmitindeki gibi bir yük olduğum, doğum sırasında ayaklarımın ters gelmesiyle birlikte sezaryene mecbur bıraktığım, evde sataşacak kimse bulamadığım anda türlü şapşallıklar yapıp bunalttığım o yüce insana...


Tersten bakardım sana küçükken, hala da bazı konularda düşünsel olarak öyle bakıyorum anne.


https://i.ibb.co/dbknPF6/IMG-8683.jpg


Senin kendi taşındığın evin içinde senin oğlun bir evlat gibi dev bir kitaplığı büyütüyor, bilgileriyle ve deneyimleriyle mama veriyor ona. Bazen onun susmaması için bilinç emziğini bile bile takmıyor. Bir insan torunlarını umursamaz mı? Neden o kadar emek vererek besleyip büyüttüğüm kitaplığımın yüzüne bakmıyorsun annecim?


Peki, hatırlar mısın? Senle beraberOyuncak Hikayesikitabını okurduk.WoodyveBuzz Lightyearile birlikte sayısızca defa senin sesinle uyuyakalırdım. Sen artık o kadar çok sıkılırdın ki, bazen sayfaları atlardın ben ise bazen anlardım bazense kaçırırdım. Bu aynı yediğim yumurtalara senin peynir katman gibiydi, onu da bazen anlayıp yemezdim bazen de yiyip geçerdim.


"Farkında mısın birbirimize ne kadar benziyoruz anne?"

Murathan Mungan


Sonra yollarımız biraz ayrıldı anne. Sen kolay olanı ve sana rahat geleni sevmeye devam ettin fakat benim yolum birazcık ısırgan otlarıyla dolu bir yola düştü. Sen beni tertemiz doğurdun fakat ben senin yüküne saygısızlık ederek o tertemizliği pislettim. Ama...


"Kolay olanı herkes sever anne, iş ısırgan otunu sevmekte..."

Murathan Mungan


Ama anne! Büyüdüm artık ve seni anlatan, senin kıymetini bilen, senin taşıdığın dünyalarca yükü bir Atlas gibi sırtında taşıyan yazarlar tanıdım.Didem Madak'tı onlardan biri:


"Sevgili anneciğim,

Binlerce kez açıldım, binlerce kez kapandım yokluğunda

Kocaman bir dağ lalesi gibi."

Didem Madak


Neyse be anne, senle Woody'yi, Buzz Lightyear'ı ve onların bulunduğu evi konuştuğum zamanları özledim işte. HaniOrson Welles'ınYurttaş Kanefilminde"Rosebud"adındaki kızağıyla kaydığı çocukluk ve masumiyet zamanlarını özlemesi gibi ben de seninle sen olabildiğim zamanları özledim. Sanırım her yaşın oyuncağı kendisine özel oluyor, eskiden somut oyuncaklar verirlerken bize, şimdi soyut oyuncaklar ediniyoruz kendimize. Artık çek bırak arabalarım gibi olan duygularım, kurmalı oyuncaklar gibi yaşayan planlı bir hayatım, demir uçaklarım gibi istediğim yerden yine istediğim yere götürebileceğim bir bedenim ve sana olan bağlılığım eskisi gibi olmadığı için yeni dönem sosyal medya mahallesi çocuklarıyla yaptığım tartışmalarda kaybettiğim tasolarım var...


"Bana böylesi garip duygular

Bilmem niye gelir, nereye gider?

Döndüm işte: acı, yüreğimden beynime sızar

Bugün de ölmedim anne..."

Ahmet Erhan


Biliyorum, bu bile anlatamadıOyuncak Hikayesi'nin güzelliğini. Çünkü Woody ve Buzz Lightyear da cansız bir nesne sanıldıkları için duyguları yok diye düşünüldü. Oysaki onların da kendi aralarında yaşadıkları bir hayatı vardı, onların da içinde oyuncak olarak yaşamaya devam ederken birilerine bağlılık hissettiği noktaları vardı. Hatta biliyor musun anne? Ben büyürken biraz Yunan mitolojisi de öğrendim ve orada Tantalos diye bir amca vardı. Tanrıların ona verdiği ceza yüzünden uzanmaya çalıştığı her yiyecek, uzanmaya çalıştığı her su birikintisi anında çekilirdi.Sen benim Tantalos'um oldun anne.


Sana çok sevdiğim bir şarkının nakarat kısmını hediye ediyorum. Bugün senin günün olduğunu biliyorum fakat ben bu günü istisnalaştırdığım kadar diğer günlerde seni unuturum. O yüzden iyisi mi bu yazıyı çok uzatmayayım ve seni o yüce kadınlığınla başbaşa bırakayım:


"Anne, bilmediğin bir tarafım var

Fotoğraflarındaki gülümseyen çocuktan farklı

Bazı kararlar aldım

Bazıları yanlış, bazıları doğru

Şimdi geceleri uyurken yabancılar numaramı arıyor

Ama onlar da günahkarlar

Ve beni sadece daha da kötüleştirecekler

Gitmeme ve yoldaki bir delikten aşağı

Bir kuruş gibi yuvarlanmama izin verme..."