Hayret, anlamlandırma çabasının ilk basamağıdır. Zihinde somut bir yeri olmayan yeni varlıklar, durumlar, olaylar, insanı hayrete sürükler. Hayretle başlayan süreç, hayret edileni karşı konulmaz derecede merak ettirir.

İşte serüven tam da o anda başlar.


Merak; düşünmenin, anlamlandırma yolculuğunun anahtarıdır. İnsanın bilişsel, düşünsel ve kültürel mirası, gizem addedilenin gizeminin çözülmesiyle veya onu çeşitli şekillerde açıklama çabasıyla zenginleşmiş, olgunlaşmıştır.


Maddesel varlığına garanti arayan insan, önce içerisinde yaşadığı doğaya dair deneyimler yoluyla bazı fikirler elde ederek bu fikirleri pratiklere dönüştürme gayreti içerisine girdi.


“Neden” arama aşamasına gelen insan, rasyonel düşünme kabiliyetinin henüz olgunlaşmadığı dönemlerde doğayı aşkın varlıklar yarattı.


Kendi yarattığına tabi olan insanın doğayı aşkın varlıkları, binlerce yıl hayal dünyasının oyunlarıyla öyle güçlendi ki; insan kendi yaratımının esiri oldu.


Merak burada zindana atıldı ve nihayetinde insanın kendini hapsettiği zindanın duvarları, hiçbir yeri göremeyecek kadar yükseldi.

Bu duvarlar arasından sadece göğe bakan ve oraya yönelme dışında bir alternatifi kalmayan insan, sorularının cevabını da gökte aradı.


Ancak bu cevapların yeterli gelmediği dönemler oldu. Aklın ve sorgulama muhakemesinin gelişmesiyle birlikte; göklerden yerlere yönelenler geldi.


Her şey yerdeyken hem de yerli yerinde, göğe yönelenler arasından yüzünü yere dönenler çıktı.


İşte anlam arayışı ve merak yeniden doğdu. Her şeyiyle doğa üstüne bırakılan kontrol, yeniden doğaya yöneldi.


Doğayı doğada anlama gayreti kıymetlendikçe bilimin önü açıldı. Rasyonel düşünme güçlendi. Doğa olaylarının nedenlerinin doğanın kendisiyle ilgili olduğu gerçeğine paralel olarak insanı anlamaya da sıra geldi.


Bir münzevi, insan üzerine düşünmeye başladı. İçinde her şeyi barındıran, sınırları zorlayan, bilmek isteyen insana yönelik tarifsiz bir cesaretti bu.


M.Ö. 400’lerde, insanlık tarihi için öyle büyük adımlardı ki bunlar, hiçbir şey eskisi gibi olmamalıydı.


Öyle mi sizce?


Ancak genel olarak bizi yanıltan, sınırlı sayıdaki insanın bildiği şeyleri, üzerine düşündüğü meseleleri, o dönemin toplumunun da bildiğini sanmamız.


Örneğin Antik Çağ’da Thales ve sonrasında peşinden gelenlerin kafa yorduğu çalışmalardan sıradan yurttaşların haberi yoktu. Thales hesap yaparken Miletoslular balık tutuyor, Tanrı’ya dua ediyor akşam sarhoş olup uyuyordu. Thales’in ne yaptığına dair bir fikirleri yoktu, belki hiç anlama gayretleri de olmadı.


Nitekim aklın belirli bir zümre ekseninde gelişmesi, insanın yeniden göğe yönelmesini değiştirmedi İsa’dan sonra dinin hegemonyasında 10 asırdan fazla zaman geçti.


Ve yukarıdaki referanslara bakarak akıl ve hayal gücünün yarışının sonsuza kadar devam edeceğini söyleyebiliriz.


Bu yarışta akıl ve doğaüstünün arasındaki makasın kapandığı da bir gerçek. İnancın akla karşı Ortaçağ’daki üstünlüğüne geri dönülmeyeceğinden şimdilik umutluyuz.


HUXLEY’İN KEHANETİ…


Günümüz modern insanının çok büyük bölümü, boş vermişlik serüveninin rahatsız edilmek istemeyen yolcusu gibi.


Cesur Yeni Dünya’da Huxley’in kehanetinin, 21. yüzyılda gerçek olduğunu söyleyebiliriz.


O’na göre insanların bilgiye ulaşmasını engellenmeye gerek kalmayacak, insanlar tüm imkanlar ellerinde olmasına rağmen bilgiye ihtiyaç duymayacaktı.


2023 verilerine göre; sosyal medya, dünyadaki 5.27 milyar cep telefonu kullanıcısının yüzde 85'i tarafından kullanılıyor. (1)


Bu mecralarda çoğunlukla nitelikten yoksun, genel olarak bayağı içeriklerle saatler geçiriliyorken bilgiye bilinçli olarak bir mesafe koyulmasından söz edebiliriz.


Burada da seçilmiş bilgisizliğe diğer bir deyişle gönüllü cahilliğe de kapı aralanıyor.


(MODERN İNSAN!)


“Modern İnsan” kavramının çağrışımı, günümüz insanına gereksiz yüksek ve hak edilmemiş bir değer atfıyken, örneğin Antik Çağ insanına haksızlıktır.


Modernlik gelenekselliğin karşısında durur. Çağımız toplumlarında ise özellikle Anadolu ve Ortadoğu coğrafyasında gelenekselliğe yoğun bir bağlılık sürdüğü görülür.


Bu yönüyle binlerce yıl önceki biliş düzeyinin ilerisine geçilemezken, insanın değil araçların modernleştiği yorumunu yapmak iddialı veya çizgiyi aşmak olmayacaktır.


Akıl ve inancın mücadelesiyle geçen asırların ardından geldiğimiz noktada s araçları modern, zihinsel gelişimi az ilerlemiş, tercihen bilgiden uzak duran bir toplumdan bahsedebiliriz.


DİPNOTLAR:


(1)

https://haberturk.com/sosyal-medya-kullaniminda-dunyanin-geldigi-nokta-5-milyar-insan-sosyal-medyada-3556965/5