Sürülmüşüm yedi kıtadan

uçsuz bucaksız diyarlara.

Ay küsmüş, kan akmış bir yıldızdan.

Tanrı beni hatırlamış, ben Tanrı’yı hatırlamışım bir an.


Bir metropol düşün, gecesi sirenlere kalan;

kundakta öldürülen çocuklar, çöplükte yaşayan…

"Gökyüzü görünmez binalardan"

Kasım bir bardak su gibi geçer aradan,

hayat kırmızı-mavi sirenlere kalan bir apartman.


Yollar soğuk,

İnsanlar var, arınmaya çalışan.

Pencerelerden saklanarak geçen bir kadın,

Aydınlık unutulmuş, güneşler kararmış,

acılar ekilmiş asfaltlara yollardan, yıllardan…

Bir sinema, köşebaşında,

yırtılmış bir kitap, devrimci,

duvara çiçek resmi çizmiş bir kız çocuğu,

merdivenlerin yerini almış asansörler…


Perdeler beyaz, duvarlar kara,

genç bir işçi, ellerinde yara.

Bunca şeye sessiz kalmış insanlar,

bir kıvılcım kesmiş fatura,

kendini zeki sanan, kaçmış uzaklara!

Müsvedde insanlar,

gözlerinde çığlıklar, dudakları patlamış…


Yüksekler karanlık, alçaklar pembe,

bir ilkellik düşün, her şeyden önde.

Bir tarafta talancı sermaye,

bir tarafta cinayet,

düzen, düzensiz bir düzen…


Dünya bir apartman,

yok olan bir yandan,

var olan öte yandan,

insandan kopan.

Yalnızlık sevicisi ve yakınan bundan

Gözlerini kapatan…


Anlamamız gereken bu değildi,

anlatmamız gereken.