Aristoteles MÖ 384 senesinde Makedonya’da doğdu, MÖ 322’de Khalkis’te öldü. Bilimsel dünya görüşünün değerli bir temsilcisidir. Öğretmeni Platon’un aksine şiirin ve tragedyanın felsefeye yakınlığından, bunların somut şeyler olduğundan, insana haz verme meselesinden bahseder. Platon’un aksine bilgi, akla dayanır anlayışına sahiptir. Bunları taklit yani mimesis açısından Poetika’sında ele alır. Aristo’nun ölümünden sonra yazmaları bir mağarada bulunur. Metnin birkaç yeri anlaşılmadığı gibi kaybolan, silinip giden ve yanlış kopyalanan kısımları da mevcuttur. Buna örnek olarak: Katharsisi anlattığını ilk sayfalarında belirtir ama metinde sadece bir kere bahsi geçer. Net olarak ne zaman ve nerede yazıldığı bilinmez. Araştırmacılara göre Makedonya ya da Atina’da yazıldığı düşünülür. Bu çalışmada eseri verilen bilgiler ışığında inceleyeceğiz.

 

            Aristo, Poetika’sında trajedi ve destan türlerinin ayrışan noktalarını temel özellikleriyle anlatır. Bu sayede kendinden önce ve sonraki yazmalara, oyunlara, hikayelere yol gösterici olur. Öncelikle Poetika nedir? Sorusu ile başlarsak bunu Todorov şu şekilde açıklar: “Edebiyata dair hem soyut hem de içsel bir yaklaşmadır.” Aristo’nun Poetika’si ise bilinen klasik bir edebiyat teorisi değildir. Epik ve dramdan bahsederken bunları mimesisle(taklit) ilişkilendirir. Tragedyayı ele alır; ancak şiirden bahsetmez -ki o dönemlerde şiir, edebiyat için çokça mühimdi.- Tragedya ve komedyaya bakışında komedyayı aşağı karakterli insanların taklidi olarak görmektedir. Tragedyayı ise daha kökenli, zemini sağlam bulurken komedyayı ondan ayrıştırarak yalnız gülünçlüğün ön planda olduğunu söyler. Ve bunu çirkin olmaya bağlayarak gülmenin bir maske gibi olduğunu ifade eder. Aristo’nun ifade ettiği önemli konulardan birisi de tragedyanın kötü insan veya dürüstlük üzerinden değil de ortada anlaşılma yanılgısı olan konu, düğüm noktası olmasıdır. Bunu şu şekilde açıklayabiliriz ki muhakkak serim düğüm ve çözümde sıkı bir bağ vardır. Çatışma bir bilgisizlik üzerine kuruludur. Sonrasında düğüm çözülür ve bunun alt temeli tragedyalardır. Oidipus buna iyi bir örnektir. Bilmeden babasını öldürmesi, sonunda annesinin ve eşinin kendilerini asması, bu olaylar üzerine iğneyi alıp gözüne batırması büyük bir trajedidir. Aynı zamanda Taaşşuk-u Talat ve Fitnat eserinde de çiğ gibi yapılan hatalar tragedyayı oluşturur. Ali Bey’in koca adayı olarak kızının karşısına çıkması, tesadüfi olarak evlendikleri gece kızının gerçekleri bir mektup ile öğrenmesi ve intihar edişiyle yine bir trajedi ile sonlanır. Aynı Antigone’de yaşanan ilişkiler görülür. Aristo, tragedyanın temel özelliklerinden bahsederken altı öğeye ayırır: öykü, karakterler, sözel dışavurum, düşünce, gösteri ve şarkı düzeni. Olayların düzenlenmesi de en önemlisi olarak sayar. Karakterleri anlatırken de şöyle bir ifadesi yer alır: “Bir kadın ya da bir köle bile iyi olabilir, bunlardan birincisi biraz, öteki iyice alt düzeyden yaratıklar olsa da.” Bu ifadesiyle kadını bir köle ile eş değer tutar, yüceltmez aksi olarak alt tabakadan görerek düşüncelerini bu şekilde yansıtır. Aristo’ya göre trajedi bir eylem sanatının dışavurumudur. Yani burada kadın ve köleden bahsederken tragedya insanı değil, eylemleri dolayısıyla mimesisleri ele alır. Buradan yaptıkları eylemler sonucunda var olduklarını, yani fiilen yapılan mimesisin trajedinin ereği olduğunu çıkartabiliriz.

 

            Poetika’sında büyülü olanları, “olabilirlik” tanımına alır ve okurun zihnine kurgularla fantastik olarak tanımlanan eylemleri veya olayları, mantık çerçevesi içinde ele alır. Bir önemli konu da katharsis meselesidir. Katharsis tanım olarak yaşanan karmaşık yani düğüm olanın çözülüp sonuca bağlanmasındaki rahatlık ve gevşemedir. Bu rahatlama Aristo’ya göre ancak trajik, kötü, acı olanı izlemekle sağlanabilir. Alphan Akgül, Aristo’nun katharsis anlayışını şu şekilde ifade eder: “Aristo için trajedinin kökeni olan benzetme sanatı insan varoluşunun özünü anlamaya yönelik bir zihinsel uğraştır: bu nedenle bir trajedi karşısında izleyici veya okur kendi varoluşuyla ilgili bir dışavurum gördüğü için haz duymaktadır.” Fakat Platon ise bunun aksine kötülük, kötülüğü doğurur anlayışına sahiptir.

 

            Poetika’sında edebiyatı dediğimiz gibi klasik bir edebiyat teorileri üzerinden ele almadı. Aristo, dünya görüşü olarak tamamen bilim olmamakla beraber bilime en uygun görüşleri anlatır. Spesifik olarak tıp, coğrafi görüşler değil, genel olarak dünyaya ampirik, gözlemsel, gerçekçi bir şekilde politikaya da tıpa da bu şekilde bakar. Deneyin ve bilginin kaynağı hareket noktasıdır düşüncesine sahiptir. Aynı zamanda Aristo çoğulcudur. Yani dünyada birçok kademede bilgi vardır. Deney, duyu, sanat, felsefe bilgidir. Platon’un haz kötüdür dediği noktada Aristo haz kötü değil ama en yüksek erek değildir der. Haz asıl ereğin sonucu olarak ortaya çıkan ödüllerdir. Onun için yapılan şeyler haz için değil yaptıktan sonra ondan haz almaktır. Aristo bu görüştedir. Bütün bunları çeşitlilik yani çoğulculuk olarak deneysel, akılsal, makul, bilimsel acıdan bakar. Aristo’ya göre tabiattaki her canlının bir amacı var. Teolojik görüş olarak organların bir işlevi var ve bunlar Aristo için mükemmel olarak tabir edilebilir. Bunların sabit olmayışı, canlılığı ve hareket halini edebiyatla, trajedi ile bağlar, mimesisinde bu doğrultuda erdemli ve asil eylemlerden oluştuğunu anlatır.