Aristoteles’e ve Platon’a Göre Sanat

Yansıtma Kuramı 


‘Türk romanına eleştirel bir bakış' serisini, 'Edebiyat üzerine' adı altında toplanan makaleleri ve röportajları ile Türkiye'de modern edebiyat eleştirisi alanında öncülerden kabul edilen İngiliz dili ve edebiyatı profesörü Berna Moran'ın ülkemizde sosyal bilimler alanına yapmış olduğu en değerli katkı sanırım "Edebiyat Kuramları ve Eleştiri" adlı yapıtıdır. Aziz Nesin'in deyimiyle bu yapıt "yalnızca bu konuyla ilgili üniversite öğrencilerinin değil, eleştirmenlerimizin de, bütün edebiyatçılarımızın da okumaları gereken değerli bir elkitabıdır". Ben bu yazıda Berna Moran’ın kitabının birinci kısmında yer alan Aristoteles’in ve Platon’un sanat ile ilgili kuramlarını özetlemeye çalışacağım.



Berna Moran, “Sanat Platon’a göre bir yansıtmadır.” der kitabında, yeryüzünde gördüklerini, duyduklarını, ondan sezdiklerini bir aynı tutarak okuyucuya yansıtır sanat. Sanat aslında gerçek olanın bir benzeridir, bir taklididir (mimesistir). Bu kuramda özellikle “ayna” metaforu çok yaygın kullanılır örnek verecek olursak, Lukacs de Hegel Van Dyck’in resimlerini överken; Dr. Johnson Shakespeare’i överken; Stendhal Kırmızı ve Siyah adlı romanı yorumlarken hep ayna metaforunu kullanmışlardır. Bu ortak anlayışa göre “sanatın en önemli özelliği doğayı, insanı, kısaca gerçekliği yansıtmak olduğudur”. Yansıtma kuramını özümsemiş tüm eleştirmenler, yorumcular ve sanatçılar için gerçeklik ile sanat arasında bir bağ vardır. Ancak gerçekliğin ne olduğu hakkındaki görüşler -diğer birçok kavramda olduğu gibi- kişiden kişiye değişir. Bu nedenle “genellikle gerçeği yansıtma deyince belli başlı üç teori karşılaşırız: Birincisi sanatın görüngüyü (yüzeysel gerçekliği) yansıttığı düşüncesidir. İkincisi geneli (tümeli) ya da özü yansıttığını söyler. Nihayet sonuncusu da sanatın ideal olanı yansıttığına inanır.”



Yansıtma Kuramının ilk döneminde (Antik Yunan'dan on sekizinci yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür bu dönem) ortaya atılan kuramlardan ilki ‘sanat görüngü dünyasını yansıtır’ kuramıdır. Bu kuramda sanatçının yüzelsel gerçekliği, duyularla algılanan dünyayı eserinde yansıttığı iddia edilir. Bu bağlamda sanat görüngü (duyusal) dünyayı yansıtır görüşü ile eserini kaleme almış bir sanatçı tabii ki de nesneleri, insanları elinden geldiğince bozmadan, değiştirmeden gerçeğine en yakın hali ile yazmaya diğer bir değişle onları yansıtmaya çalışmış biridir. “Sanatçı bize hayatı, ya da hayatın bir parçasını, bir yönünü, bir kesitini olduğu gibi sunar”. Kısaca bu kurama göre bir eser yüzeysel gerçekliğin doğal bir kopyasıdır. Bu kuramda öne çıkan düşünürlerden biri Platon’dur. Platon bilindiği gibi gerçeğin arayışı içinde idi ve bu gerçeğin idealar dünyasında yer aldığını ve bizim içinde bulunduğumuz bu evrenin bir kopyadan meydana geldiğine inanmış bir filozoftu. Ancak bu kopyanın da kendi içinde kopyaları vardır ve bunlar gerçekten en uzak olanlardır Platon’a göre, aynadaki veya sudaki yansımamız gibi. Platon bunlara eidola (görüntü, image) adını vermiştir. Sanat eserlerini de bu eidolar olarak kabul eder. Platon için bir sanat eseri gerçeğin kopyasının kopyasıdır. Diğer bir deyişle, sanat bir yansımadır ve sanatın özü ise idealar dünyasıdır. Ve ayrıca Platon gerçeğe, idealara ulaşmayı amaçladığı için sanata karşı çıkmıştır çünkü sanat eserleri onun için ideaların taklidinin taklididir, sanat eserleri gerçekten uzaklaşmış birer yansımadır, onlar gerçeğin kopyasının kopyasıdır. Platon’un sanata karşı çıkmasının başka bir nedeni daha vardı. Platon için sanatçılar bize yazdıkları ile doğruları öğretecek kabiliyette kişiler değildir. Platon gerçek bilgiye edebiyat ile ulaşılamayacağına inanır. Platon bir bakıma sanatın gerçeğin bir yansıması olduğunu ileri sürerken –sanatı felsefeye rakip gördüğünden de olacak ki– aslında onu aşağılar, sanıldığı değere aslında sahip olmadığını iddia eder. Platon’un edebiyatın/sanatın özü ile ilgili görüşlerini son bir kez özetleyecek olursak: Platon için edebiyattan bir şey öğrenilmez çünkü yazarlar eğitimci olacak nitelikte kişiler değildirler. Onlar yalnızca benzetmecilerdir. Sanat gerçeğin kopyasının kopyasıdır, çarpıktır bu nedenle sanatçılar bize doğruyu ahlaklı olanı gösteremezler.



Platonun diğer bir değindiği konu ise sanatın etkileri, işlevidir. Tekrar Platon’un insanın amacı idealara ulaşmaktır düşüncesini hatırlatma yarar var çünkü Platon’a göre sanatın amacı zevk vermek ise insana zevk veren de güzel olansa, sanat güzellik ideasını yansıtmalıdır. Bu düşüncesi heykeltıraşlık, mimarlık gibi görsel sanatlar üzerinde yoğunlaşır. Ancak edebiyata farkı bir açıdan bakar Platon. Platon edebiyatın toplum üzerindeki etkilerine değinir. “Platon göreceliğe (relativism) inanmış Sofistlerin aksine kesin bilgiye susamış bir adamdı”. Değişmeyen insandan bağımsız, mükemmel bir gerçekliğin varlığını kanıtlamaya çalıştı hayatı boyunca. Platon için edebiyatın topluma etkisi hiçe sayılacak bir etki değildir. Platon edebiyatın nasıl olması gerektiğini belirtirken aslında sunduğu fikir sansürdü. Platon edebi eserlerin içerisinde -madem bu eserler gençleri etkiliyor, madem edebi eserlerin eğitici bir yönü olduğu düşünülüyor– küfürbazlar, yalancılar, katiller, hırsızlar gibi ahlaka aykırı davranışlarda bulunan insanların ve cinayet, savaş, hırsızlık gibi kötü eylemlerin eserlerde bulunmaması gerektiğini bunların eserlerden çıkartılması gerektiğini savunur. Eserlerin içeriği dışında Platon’un karşı olduğu belli başlı edebi türler de vardır: Tragedya, komedya ve destanlar. Bu türleri Platon yanlış bulur çünkü bu eserlerde sansürlenmesi gereken olaylar ve hikayeden çıkarılması gereken kişiler vardır. Peki neden Platon edebi eserlerde sansür uygulanması taraftarıydı? Kötü insanların, ahlaksız olayların eserlerde işlenmesinin ne gibi bir zararı olabilirdi? İnsan her şeye alışabilen alıştıkça normalleştirebilen bir varlıktır. Eğer sürekli olarak sanat eserlerinde kötüyü görürse insan zamanla kötülüğe alışır ve kötülük normalleşir, yanlış bir şey olmaktan çıkar. İnsanların öfke, kin, şehvet, kıskançlık gibi duygularını besler, insanları gerçeğe ulaşmanın anahtarı olan akıldan, mantıktan uzaklaştırır, onları zararlı yönde değiştirir. Bu nedenle Platon sansür taraftarıydı. Platon’un edebiyata bakış açısı ile ilgili son bir kez söylediklerimin üzerinden geçmem gerekirse: Platon sanatı ahlak ve bilgi yönünden eleştirmişti; 


“Bilgi yönünden itirazları: Şair, bizi, asıl gerçekliği teşkil eden idealardan uzaklaştırır ; Şairin yetkiyle konuşacağı hiçbir konu yoktur. Ahlak yönünden itirazları: Eserlerde gençlere fena örnek olacak parçalar var ; Tragedyalarda ve destanlarda kötü kişileri taklit ederek temsil etme fena etkiler bırakır ; Edebiyat, dizginlememiz gereken duygusal yanımızı coşturur.”



‘Sanat görüngü dünyasını yansıtır’ derken Platon sanata idealardan asıl gerçekten uzaklaştığı için karşı çıkmıştı. Peki, Poetika gibi bir eser kaleme alarak sanatın ne olduğu ve ne gibi bir işlevi olduğunu cevaplandırmaya çalışmış Aristoteles’in bu konu ile ilgili düşünceleri nelerdi? Aristoteles -Platon’un aksine- sanatı savunmuştur çünkü o idealara inanmamaktadır. Aristoteles için madde ve form ayrılmaz bir bütündür ve tek gerçek duyularımızla algıladığımız bu dünyadır ve sanat bu dünyayı yansıttığı için yararlıdır. Ama nasıl bir yarardır bu? İşlevi nedir sanatın Aristoteles’e göre? Tüm bunları Aristoteles Poetika adlı eserinde cevaplamaya çalışarak edebiyat kuramları alanında çok önemli bir adım atmıştır diye biliriz. Aristoteles, sanatçının işi yeryüzünde olan her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatmak değildir. Onun işi evrensel olanı, olabilir olanı sağlam bir olay örgüsü ile –olay örgüsünü çok önemli saymaktadır Poetika adlı eserinde- geneli yansıtmaktır, der. Platon’un şairler bize gerçeği öğretecek kabiliyette kişiler değildirler iddiasına karşı Aristoteles bir şairin bize insan psikolojisini çözümleyerek, duyular dünyasındaki karmaşıklığı eserini ortaya koyarken sadeleştirip düzenleyerek -olay örgüsünü oluşturma, tek olan ile genel olanı açıklama vb.– hayatın, genel olanın ne olduğunu gösteren biri olduğunu söyler. Aristoteles sanatın özü konusunda Platon’dan ayrıldığı gibi ahlak konusunda da ona katılmaz. Aristoteles’e göre, tragedyadaki Platon’un sansür uygulanmalıdır, eserden çıkartılmalıdır dediği sahneler ve kişiler yararlıdır. Çünkü Aristoteles’e göre bu kötü sahneler, kişiler seyircide “acıma ve korkma duygularını uyandırmak suretiyle bu duyguların arınmasını (katharsis) sağlar".  



Her iki filozofun da sanat ile ilgili görüşlerini özetlemek gerekirse Platon, gerçeği idealar olarak belirtmiş ve sanatın ideaların taklitlerini yansıttığını ileri sürerek sanata karşı çıkmıştır ve aynı zamanda sanatçıları gerçeği öğretecek nitelikte kişiler olarak görmemiştir. Aristoteles, idealar dünyasını reddettiği için madde ve formu duyularla algılanabilen ayrılmaz bir bütün olarak kabul ettiğinden dolayı sanatı savunmuş ve Platon’un aksine sanatın işlevi konusunda olumlu bir bakış açısına sahip olması nedeni ile sansüre karşı çıkmıştır. Sanatın içerisindeki kötü olayların ve kişilerin insanın içindeki kötülükten arınmada (katarsis) yararlı olacağı görüşünü benimsemiştir. Sonuç olarak, her ikisi de sanatın işlevi ve gerçeğin ne olduğu konusunda farklı düşünseler bile temelde her ikisi de sanatın bir yansıtma olduğuna inanmışlardır.



Kaynakça:

Moran Berna, Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, İletişim Yayınları