Sigaramı yaktım.

Arkadaşım çay yapmıştı.

Doldurup getirdi.

Bu ne lan!?

Katran mı içiriyorsun bize diye atarlandım.

Çayı yeniden doldurdum.


Dumura uğramıştım.

Telefonda dünden kalma 20 cevapsız arama.

Güç tuşuna basıp susturdum son aramayı.


Kaçmak istiyordum sanki.

Ama ben daha alışamadım ki ölüme.

Dün arkadaşla oturup

ölümün ne kadar kötü bir şey olduğunu anlattım bir süre.

Şimdi ise ölümü kötülediğim arkadaşım öldü.

Ben şimdi nasıl ölüme kötü diyeceğim.

Akıl bu hacım,tamlamalar kimin sikinde.

Benim çörekotum ölmüş 25'inde.

Ben ölüm değil ölmek kötüdür cümlesi ile mi avutayim kendimi.


Ölmek bıçak yarası gibiymiş.

Tek farkı

Bıçak bağırtırmış insanı,

Ölüm her iki tarafı da sustururmuş bir süre.


Sigarayı söndürdüm.

Çayı içmedim, döktüm.

Kapıyı vurup çıktım.

Arkadaşım hiç anlamadı halimi.

Nereye gideceğimi biliyordum ama istemiyordum.


Yolda gördüğüm ilk kişiye,

Ki bilişimci Ahsen denk geldi.

Sarıldım ve ağladım.

Bir sigara uzattı ve tuhaflık ile

başımı omzundan kaldırdı.

İlk ağladığını gördüğün kişiye sigara mı uzatiyon dedim hafif gülerek.

Ağlamaklı ve hayasız bir acı ile,

Aldım sigarayı.

Ve ölümü güzellemeye başladım.