O içini yakan kürtajdan sonra 2 ay geçmişti. Yaraları çoktan kapansa da acıları daha dinmemişti. Yine de kendisine tanıdığı bu ikinci şans için umutluydu. Bir kere çıktıysa o güvenli bölgeden yine de tekrar girebilirdi. Çok özlüyordu ama özlemden çok kırgınlık duyuyordu. Hazzı paylaştığı adamla - ki o aslında 19 yaşında bir delikanlıydı- ortak bir acı paylaşamamıştı. Sanki yüzüstü bırakılmıştı. Bile isteye derinlere itilmişti. Çok yalnız kalmıştı. Ama seviyordu. Tüm bunlar tüm bu olanlar tüm vazgeçişler tüm iç çekişler onu koparıp alamamıştı. O günden beri, o korku dolu haberi verdiğinden beri karşılaşmamış, hiç konuşmamışlardı. Neşe elinde kalan son şeye okuluna, derslerine yani aslında geleceğine tutunuyordu. Ta ki bir gün ders bitiminde O'nu karşısında görene dek...

"Hazırım..." demişti. Bu sözü duymayı hem çok istemiş hem de duyduğuna derin bir öfke beslemişti Neşe. Şimdi mi hazırdı? Her şey olup bittikten sonra, hiçbir şey söylemeden onu öylece belirsizlikle başbaşa bıraktıktan sonra, şimdi mi hazırdı sahiden... Bu affedilir miydi? Yenilir yutulur muydu? İçi hala ona koşar mıydı? Yüreği kanar mıydı? Gözlerine baktı ve o kendinden emin cümleyi kurdu Neşe, "Artık çok geç."...