1997 yılında Booker Ödülünü alan kitap, Salman Rushdie’nin Geceyarısı Çocukları’nı hatırlatıyor. Onun cümlelerinde olduğu gibi Hindistan'ın sokaklarında yürüyor, ana karakterlere misafirliğe gidiyorsunuz. Kitap hakkındaki yorumların çoğunda ve kitabın tanıtım yazılarında “bir ailenin dramını” anlattığı belirtilse de, bence bundan daha fazlası. Yazar sözcüklerin kullanımında, yaratıcılık yolunun sonuna yakın bir yerlere gelmiş ama bu yolda da hiç zorluk çekmemiş gibi. Kitabın betimlemelerle ve benzetmelerle dolu yoğun ve lirik bir anlatımı var. Genelde gördüğümüz; cisimlerin insanlaştırılması gibi durumlardan da öteye geçerek, insanları cisimleştiriyor, sessizlik ya da mutluluk gibi cisim olmayan şeyleri insanlaştırıyor, kelimeleri eğip bükerek, en günlük sözcüklerle çok derin cümleler kuruyor.
Kitap içerik olarak, mutluluğu en azından düşlerinde bulmak isteyen ikiz çocukların üzerinden, üst kasttan olan annelerinin, dokunulmazlardan birine aşık olmasını anlatıyor. Ancak bu aşk kitabın sonunda karşımıza çıkıyor. Kitap zaman atlamaları üzerinden ilerlediği için alışana kadar biraz zaman geçiyor ve bir bakıyorsunuz kendiniz sonraki sayfada hangi zamana geçeceğini bilir hale gelmişsiniz. Kitap aşkı, kaderi, aileyi, terk edilmeyi, çocukluğu, yetişkinliği, yaşlılığı ya da ayrılığı, yani hayatın akışını minik bir olay örgüsünün üzerinden işlerken, iğne batırır gibi eşitlik, kast sistemi, ayrımcılık, çocuk istismarı gibi daha derin konuları da sorgulamamızı da sağlıyor. Lirik anlatımları sevenler için okunmaya değer bu kitaptan altını çizdiklerim;
“Dünya’yı kırk altı yaşındaki bir kadın gibi düşünmelerini istedi onlardan, örneğin ikizlere Malayam dersi vermekte olan Aleyamma Öğretmen kadar. Dünyanın şimdi olduğu konuma gelmesi için Dünya Kadın’ın bu yaşına gelmesi gerektiğini söyledi. Okyanusların ayrılması için. Dağların yükselmesi için. Tek hücreli ilk organizmalar oluştuğunda Dünya Kadın on bir yaşındaydı, dedi Chacko. O ancak kırk yaşındayken ilk hayvanlar, solucan ve deniz anası gibi yaratıklar ortaya çıktı. Sekiz ay önce, Dünya Kadın kırk beş yaşındayken dinozorlar dünyada dolaşmaya başlamıştı. Dünya Kadının hayatında ancak iki saat önce başladı. Yani Ayemenem’den Koçin’e otomobille gidiş süresi kadar bir zaman önce. Çağımızın tarihinin tamamının, dünya savaşlarının, düşler savaşının, Ay’da yürüyen insanın, bilim, edebiyat, felsefe, öğrenme tutkusunun, Dünya Kadın’ın gözünü açıp kapaması kadar bir zaman içinde olup bittiğini düşünmek, huşu verici ve kibir kırıcı bir düşünce, dedi Chacko”
“Ailelerin sorunu buydu. Sevimsiz doktorlar gibi, onlar da insanın neresinden acıyacağını biliyorlardı”
“...böylesi zamanlarda söylenenler yalnızca Küçük Şeyler’dir. Büyük Şeyler içeride söylenmeden kalır.”
“Henüz biçimlenmemiş, itiraf edilmemiş bir korkudan kaynaklanan nefret duyguları; uygarlığın doğadan korkusundan, erkeğin kadından korkusundan, gücün güçsüzlükten korkusundan. İnsanın, ne boyun eğdirebildiği ne de tapabildiği şeyi tahrip etmek için duyduğu içgüdü.”
Arundhati Roy - Küçük Şeylerin Tanrısı
Yayınlandı