Okurlar ve edebiyatçılar daima buluşmak ister. Aktarımın kaçınılmaz bir getirisidir bu. Okur, kendisine yön çizen ve mutlak doğruları gösteren insanlarla tanışmayı marifet sanar. Aslında çoğu yazarların çizdiği yönden habersizdir. Ama bir şekilde zihinlerindeki varoluşun peşinden giderler.
Ankara, Cumhuriyet’le okurların merkezi haline geldi. Tarihten, kültürden, Türkçenin hayatına yansımasından yaratılan milyonlar yurdun dört bir yanını bu kentin getirdiği güzelliklerle sardı.
Aşıklar içinse Ankara, devrim olacak yeni anlamlar kazandı...
Geçen zamanı geri getirmeye çalışan Proust, asker olmasına karşın sıkı bir darbe karşıtı olan Turgut Uyar okurlarını bu kentte buldu. Aşkta başkalaştı bu sokaklarda. Kelimeler bir başka dökülmeye başlandı. Şairler, yazarlar İstanbul’dan ne zaman kaçmak istese soluğu Ankara’da aldı.
Kelimelerin anlam kazandırdığı bir aşk hangimizi sahipsiz bıraktı?
Bürokrasi, Ankara’daki aşıkların asıl meselesiydi. Sahipsiz kalma düşüncesini aşıklar, kentin kargaşa günlerinde attılar. Bürokrasinin olduğu yerde aşk mı yaşanır? Bu soruyu Ankara’da âşık olan herkes kendine en az bir kez sordu.
Sorunun üstesinden gelen aşıklar heyecan verici tecrübelerle tanıştı. Ankara’nın aşklara olan tanıklığı buradan gelir. Bürokrasi, aşkın heyecan verici yanını özgürleştirdi. Soğuk binalar yeni anlamlar kazandı aşıkların dilinde.
ODTÜ’den, DTCF’den yürüdü aşıklar mutlu yarınlara. Soğuktan donmuş, çıplak ellerimizle dahi dokunamayacağımız taş duvarları aşıkların nefesi ısıttı. Bürokrasinin getirdiği sessizlikte sevgililer sıkı sıkıya sarıldı.
Soğuk duvarlardan, sessizlikten, içlerinde yanan ateşlerden sarılarak kurtuldular.
Onun içindir ki aklı başında her aşık Ankara’da iz bırakmak ister. Ne de olsa bürokrasi ve soğuk aşkları rehin alamaz. İnsanlara sevgi aşılayan kent aşıklarına sahip çıkar.