Masalları çocukları uyutmak için okumak, estetik bir haz verdiğine inanmak, hayaller kurmak için masal karakterleri gibi olmak istemek düşünceleri tamamen yüzeysel bakıldığı için oluşmaktadır. Genellikle masalların altyapısına derin bir incelemeyle bakıldığında gerçeklerin çocuklara nasıl duyumsatılmak istendiğini görürüz. Çoğu masalın hep bir karşılığı olması, bir şeyler için feda edilmesi gereken durumların oluşması; kısacası pembe bir dünya altında çok ağır şeyler, çocuğa uygun olmayan durumlar yansıtılması söz konusudur. Bu nedenle çocuğa okunmak istenen ya da okutulmak istenen masalların ciddi bir inceleme sürecinden geçmesi gerektiğini düşünüyorum. “Çirkin olan kötüdür, güzel olan iyidir” düşüncesi çocukların masallar aracılığıyla kötü, yaşlı, kilolu, çirkin olan kişilere (göreceli) karşı gerçek hayatta da masal etkisi göstermesine yol açabilir. Gerçek hayatta ciddi travmalara yol açabilmektedir. Çocuklar bu masallarla gerçek ile hayal dünyası arasında bir karmaşa yaşayabilir. Masallardaki hayallere, güzelliklere inanıp prenses, prens olmak isteyip bunlardan daha kötü bir hayat yaşamaları hayal kırıklığına yol açabilir. Külkedisi, Pamuk Prenses, Rapunzel, Küçük Deniz Kızı gibi masal karakterleri iyilikleri ve aynı zamanda güzellikleriyle ön plana çıkan masala özgü karakterlerdir.


Doğuştan gelen güzellik veya çirkinlik, göreceli bir kavram olduğu için çocuğun çirkin olarak dünyaya gelmesi, masal karakteri gibi güzel ve yakışıklı olamamaktan kaynaklı sıkıntılar ortaya çıkarabilir. Çocuk hayata küsebilir, yalnız bir yaşamı tercih edebilir, bu hayatın yaşanılası bir yer olmadığı düşüncesine kapılıp değişik yollara başvurabilir. Masallar aslında basit, kısa bir anlatımla anlatıldığı için aileler çok önemsemeden, içeriğine bakmadan kitapları çocukla buluşturma gayretindeler. Sonucunda üzülen yine aileler olur. Bir süreden sonra çocuk, masallardaki gibi bir hayatı kendine sunmayan anne ve babasına karşı kin ve nefret beslemeye başlar. Her şeyi yetersiz görür. Çirkin olan kişilerden uzak durulması gerektiği, o kişilerin de utangaç bir yapısı olduğunu görmekteyiz. Masallar yolu ile çocuğa sunulan bir diğer sorun ise güzel olmanın yanı sıra zayıf olmanın da gerekliliğidir. Çünkü zayıflık ancak güzellik ile ölçülebilecek bir kavramdır. Kadının irade sahibi olması ve bedenine söz geçirmesi gerekir. Güzel olmak için aynı zamanda genç olmak gerekir. Kadınların genç kalmak için başvurduğu yollara erkeklerin çok nadir yöneldiğini görmekteyiz. İnsanın yaşını göstermemesi bir övgü cümlesi olarak görülmektedir. Bu durum yaşlı olmaya yüklenen diğer bir haldir. Tüm bu durumların nedense sadece kadınların sorumluluğuna yüklenmesi fazlalıklarla doludur. Masallarda ise bu durum cadıların çirkin, yaşlı, kötü olmasıyla karşımıza çıkmaktadır. Yaşlı olanların kötü oldukları da yanında anılmaktadır. Kozmetik ürünlerinin tanıtımı, reklamlar çoğunlukla kadınlar üzerinden sunulmaktadır. Yaşlanmak her durumda olumsuzluğu ifade etmektedir. Güçsüzlük, doğrudan ürememek, fiziksel kondisyonun düşmesi gibi yetersizlikleri ifade etmektedir. Güzel ve zarif olmak için acıya katlanmak gerekir. Güzellik kadınlar için zayıflık, gençlik kavramlarını çağrıştırır.


Masallarda prenses olmak için türlü sıkıntılara giren kızlar görüyoruz. Korseler içinde acı çekmelerine rağmen yansıtmamaları, cam ayakkabılar giyerek küçük ayaklı olmak için acıya katlanmaları güzellik için her acıya katlanılması gerektiği algısını oluşturur. Günlük yaşamda da güzel ve çekici görünmek için her türlü zorluğa katlanmak zorunda kalanlar yine kadınlardır. Tasarımlar, moda kadınların yaşamını kolaylaştırmayı değil, görüntüyü güncelleştirmeyi ve güzelleştirmeyi öncelik olarak alır. Kadınlar için acıya katlanmak o kadar normaldir ki çoğu kişi bunu sorgulamadan kabul eder hale gelmiştir. Kadınların güzelliklerini kullanmaları da kadının kadına olan kötülüğüdür. Eşit koşullara sahip olan kadınların hep bir rekabet içinde, yarış halinde olduklarını görmekteyiz. “Kadın, kadının kurdudur" deyişi kadınlar arasındaki ilişkiyi anlatmaktadır. Günümüzde yavaş yavaş kadın üzerindeki etkisini yitiren güzellik kavramı yerini kadının zeki, başarılı, çalışkan olmasına bırakmaya başlamıştır. Güzelliğin kıskançlığa yol açması masallarda da sıkça görülmektedir. Pamuk Prenses'in güzel olmasını kıskanan üvey annesi ona eziyetler eder, belki de prensesin güzel olması onun bu kadar acıya maruz kalmasına yol açmıştır. Güzellik gizlenmesi gereken bir olgu gibi karşımıza çıkar. Güzel olanın başına güzelliğinden dolayı mutlaka bir iş gelir algısı günümüz toplumunda da vardır.


Küçük ayaklı olmanın güzelliğin olumlu bir özelliği olarak sunulması yine seçicilik açısından karşımıza çıkar. Bu konu da Külkedisi masalında çok bariz şekilde karşımıza çıkar. Külkedisi’nin ayaklarının küçük olması, prensin onu bulması ve ülkede tek onu seçmesi karşımıza çıkar. O kadar kızdan o ayakkabının tek Külkedisi’ne olması da değişik. Bunun ise “tanrısal dokunuş, peri" gibi şeyler ile mümkün olabileceği görünür. Küçük ayaklı olmanın bedeli özgürlüğünden, bedeninden mahrum kalmaktır. Kadının ayakları yüzünden acı çekmesinin karşılığını bir prens ile evlenerek alarak mükafatlandırılması algısı, yani acı çekenin sonuç olarak karşılığını iyi bir şekilde alacağı gösterilmiştir. Zengin koca, prens ile evlenme durumu da sadece güzel olan kadınlara aittir.


Güzellik kadının seçiciliğini de artırır. Yükselmek için acılara katlanmak gerekir. Evlilik, kadınlar için başarının bir kriteri olarak görülür. Masallarda ve gerçek hayatta kadınların yeterince beceriye sahip olması gerekir. Yine bu da sadece kadınlara yöneltilen diğer bir sorundur. Aile kurmak için de kadının bu becerileri olmazsa olmazdır. Kadınlara yakıştırılan “selvi boylu, ince belli, kalem kaşlı, al yanaklı" ifadeleri sanki kadınlarda bu özelliklere olmazsa olmaz gözüyle bakmayı sağlıyor. Bunlar kadının bir adım daha diğerlerine göre ayırt edilebilmesini sağlayan somut örneklerdir. Kitapta tüm bunlara yönelik söylenen cümle her şeyin nasıl olması gerektiğini özetlemektedir: “Yazılı olmayan kuralların yeniden inşa edilmesi ve kabul edilebilirlik sınırlarının cinsiyetsiz şekilde yeniden çizilmesi gerekir.” (s. 43)


Kadınlar uzun saçlı, erkekler kısa saçlı olmalıdır. “Kadının saçı uzun, aklı kısadır.” görüşü kadar saçma bir ifade olabilir mi bilmiyorum. Masallar ve gerçek hayat arasındaki derin uçurumun görülmemesi ve bunun sürekli artarak devam etmesi ciddi bir sorundur. Kimse kadının ne istediğini sormaz, yaptıklarının nedenini sorar. Bu da baskının kadınlar üzerinde ne kadar etkili ve olumsuz sonuçlar ortaya çıkardığını göstermektedir. Herhangi bir cinsiyeti kalıplara sokmak yanlıştır. Erkeklerin uzun saçlı olmasına da toplumsal bir sorun gibi bakılabilir. Güzelliğin diğer bir ölçütü, beyaz tenli olmaktır. Siyah tenin güzelliği örselediği, beyaz tenli olmanın onaylandığı bir anlayış hayatın gerçekliğinde çocukların siyah tenli kişilere karşı olumsuz tepki geliştirmelerine yol açıyor. Maalesef... 


Erkeklerin hiç tanımadığı kişileri görüp dış görünüşüne bakarak aşık olmaları, kadınların güzelliğinin bir adım daha önde olduğunu gösteren diğer bir olumsuz ifadedir. Bu durum da kadınların güzel olma çabası dışında; yapmaları gereken iç güzelliği geliştirme, maddi ve manevi düşünceleri eğitme gibi şeylerden uzaklaşmasına yol açıyor. Dış güzelliği geliştirirken içimiz çürüyor ama biz fark etmiyoruz. “Kadınlar narin yapılıdır ve kırılgandır.” ifadesi kadınlara ve erkeklere yüklenen, yapması ve yapmaması gereken durumların ne olduğunu kalıplaşmış bir ifade ile önümüze sunmaktadır. Kız çocuklarına ve erkek çocuklarına alınan oyuncakların bile cinsiyetçi ayrıma tabi tutulduğu durumu gözler önüne seriyor. Reyon reyon ayrılan oyuncaklar, pembe ve mavi renkte bile cinsiyet ayrımı yapılması işin abartı boyutunu gösteriyor. Erkek çocuklarına alınan oyuncaklar güç göstergesi olurken (Batman, uçak, silah vb.) kız çocuklarına alınan oyuncaklar ise Barbie, ev takımı, yemek takımı gibi oyuncaklar olup ev işlerinin kadınlarca yapılması gerektiğini gösteren bir yığın saçma oyuncaktan ibaret kalıyor. Masallardaki diğer bir sorun ise kadın gece yarısına kadar dışarıda durmaz, yalnız çıkamaz, çıkarsa başına bir şey gelmesi normaldir algısı vardır. Külkedisi masalında gece yarısından önce eve dönmesi gereken Külkedisi gece yarısından önce eve dönmezse eski haline dönüşecektir. Bu nedenle dışarı; genç, güzel olan kadınlar için gece tehlikelidir düşüncesini benimsetmeye çalışan bir zihniyet vardır. Kadının iyiliği için çizilmiş bazı sınırlar vardır. Kime göre, neye göre? Kadın bir şeyler yapmak için mutlaka bir erkeğin gücüne ihtiyaç duyar düşüncesi ve “Her başarılı erkeğin arasında bir kadın vardır." görüşünden de yola çıkarak kadının ikinci planda tutulduğunu görmek mümkündür. Bir kadın kendini koruması mümkün olmadığı için özgür hareket edemez görüşü de toplumda, masallarda sıkça yer almaktadır. Bir kadın tek başına başarılıysa buna da çok iyi gözle bakılmaz. Ya kötüdür ya da bu başarıyı elde etmek için geride çok şey feda ettiği düşünülmektedir. Hiç kimse kadının kendi başına bir şey yapabileceğini düşünmez. Günümüz toplumunda ise “güzel kızım” görüşü “akıllı kızım”a evrilmiştir. Ne kadar acı çekersen aldığın mükafat o derece artacaktır. Kadının iyi biri (erkek) tarafından seçilmesi için bir şeyleri feda etmesi gerekir. Bu nedenle bir şeylerin hep bir şeyler feda edilerek elde edilebileceğinin anlatılması, çocuğun gerçek yaşamda da bunun etkisini görmesine yol açar.


Aşkı için fedakarlık yapması gereken sadece kadındır. Hani “Yuvayı dişi kuş yapar.” görüşü var ya, belki de toplumda kabuk bağlamış bir durum olduğu içindir. Maalesef topluma bir şeylerin doğru, bazılarının kesinlikle yanlış olduğunu kabullendirmek için çok ciddi bir şekilde, herkesin görmesini sağlayıcı bir şeyler yapmak gerekir. Ama bu yönde bir değişme ise sadece kadına öğretilen bedelle doludur. Yani bu değişimin malzemesi yine kadın olacaktır. Masallarda ve gerçek hayatta kadınların başına gelen olaylar tamamıyla başkalarının suçudur. Kadın güzelse, zayıf, saf ise kötülük yapması beklenemeyeceği için başkalarının yapacağı düşünülmektedir. Bu durum da güzel kadınlar kötü değildir gibi bir algı ortaya çıkarır. Kurtarıcı olarak güç yüklenen sadece erkektir. Kadının kendini korumaya gücü yetmez, ancak bir erkeğin yardımıyla yaşayabilir algısı ise kadınları erkekler karşısında zayıf göstermeye çalışmaktadır. Eğer bir kadın kendi kendine başarılıysa, erkeklere ihtiyaç duymuyorsa o kadın hırslı, kindar, kötü bir şekilde anılır. Herkesin kendisi gibi biriyle evleneceği görüşü kadının yükselirken (Külkedisi'nin prenses olması) bir şeyler feda ederek yol katettiğini gösterebilir.


Masallarda sosyo-ekonomik durum sıkça yer alan bir konudur. Mutlaka kızın ve erkeğin maddi durumundan bahsedilir. Kadının aklını kullanarak eşine sahip çıkması ve yanında tutması gibi bir görüş kadınlara sorumluluk olarak yüklenmiştir. Bir kadın eğer toplum tarafından kabul görmek istiyorsa bir erkeğin gücüne ihtiyaç duyar. Bu görüşteki kadınlar ve toplum, zaten kendini erkek gücüne mahkum etmiştir. Çünkü bir erkeğin gücünü eğer kadın tanırsa erkek kendini o oranda güçlü ve savunucu bir konumda görmeye başlar. Kadının kendini bir erkeğe mahkum etmemesi, erkek ve kadının ortak sorumluluğu olmalıdır. Kadının erkeğe bir ilişki için ilk adımı atması da zayıflık olarak algılanır. Her durum toplumun ne deyip demeyeceğine göre şekil almaktadır. Bu durumda bile erkeğin gücü, kadını istemesi olarak anlam kazanır. Erkek isterse bir şeyler başlayabilir veya bitebilir.


Tüm buraya kadar anlatılanlar genel olarak erkeğin gücünün masallar yoluyla çocuğa duyumsatılmak istenmesi gibi yanlış bir tutumu ifade etmektedir. Kitaplar konusunda seçici olmak gerekiyor. Erkeğin gücü diye bir şey yoktur. İki tarafın birbirine karşı saygı, sevgi duyduğu bir ortamda ilişki kurulması gerekir. Cinsiyetçi bir yaklaşım sergilemek ve bunları çocuğa hissettirerek yapmak, çocuğun ileride aynı durum ile karşı karşıya kalabileceğini gösterir. Çocukları gerçek yaşamın her durumuyla ilişki kurabilecek şekilde yetiştirmek gerekir. Ayırt edici bir insan değil, bütünleştirici bir çocuk yetiştirilmelidir.



Külkedisi Masalına Eleştirel Bir Bakış (Cinderella)


Masallar gerçek dünyanın hayal ile buluşturulduğu, akla mantığa bazen ters düşün olayların yaşandığı, olması gerekenin lütuf/hediye gibi sunulduğu bir dünyadır. Bu dünya ne kadar gerçeği yansıtıyor, bunu Külkedisi masalına bakarak görelim. Sadece bu masala değil genel olarak masallara bakacak olursak hemen hemen her masalda bu durumları görmek mümkündür. Külkedisi masalı, Külkedisi'nin annesinin ölümü ve babasının başka bir kadınla evlenmesiyle başlayan bir masaldır. Üvey annesinin kötü olduğu algısı tüm üvey anneler kötüdür gibi, çocuğun gerçek hayatta karşı karşıya kalmak istemediği bir olguyu çocuğa masal yoluyla vermeye çalışmaktadır, bu yanlış bir tutumdur. Külkedisi, masalda çok saf olarak göze çarpmaktadır. Üvey anne kendi çocuklarına iyi davranırken Külkedisiʼne karşı kötü davranmaktadır. Ev işlerini, temizliği tüm zorluklara rağmen o yapmaktadır. Bu kısım masalın ilk kısmını oluşturuyor ve üvey anne ile kızları çirkin bir cadı gibi gösteriliyor, yani onların cadı gibi kötü ve çirkin olduğu gibi bir algı oluşturuyor. İkinci olarak Külkedisi'ne tek yardım eden bir peri olup, yanına gelip sürekli olarak onu teselli etmekte, annesi suretinde gelen bu peri sürekli ona olacakları söylemekte ve umut vermektedir. Masalda güzellerin prenses olduğu ve güzel yansıtıldığı, çirkinlerin ancak cadı ve kötü olabileceği gösterilmiştir.


Bir gün sarayda düzenlenecek olan baloya oğlu prensi evlendirmek için bir düzenleme yapan kral, halkını da davet eder. Bu baloya Külkedisi (Cinderella) de gitmek ister fakat üvey annesi ve kızları gideceği için onun evde kalıp işleri bitirmesini isterler. Sadece çok zor bir iş verip onu bitirirse ancak baloya gelebileceklerini söylerler. Bu kısımda ise ezilen ve ezen iki grup görmekteyiz. Peri o gün tekrar gelir ve ona umut vererek seçkin erkeklerle dans edebileceği kadar güzel bir kıza dönüştürür. Masalda seçkin erkekler demek erkek soyunu üstün görmektir ve onlara layık olabilen kızların güzellik için her zorluğa katlanması gerekmektedir. Bu durumda çocuğun aklında; kız ise sürekli güzellik için çabalaması, erkek ise seçici bir üstünlük taslaması gibi bir algı oluşur. Külkedisi'nin üvey kardeşleri çirkindir, prensin kendilerini beğenmesi için korseler takarak zayıf görünmek isterler. Bu durumda da şişmanlık oburluk, çok yemek de açgözlü olmaya işaret edilmektedir. Külkedisi'nin baloya giderken camdan ayakkabı giymesi, güzel görünmek için bedenin çektiği acının hiçe sayıldığını göstermektedir. Üvey kardeşlerin kralın getirdiği ayakkabının kendilerine olmadığını bildikleri halde zorla denemeleri, kendilerini zorla kabul ettirmek ve kendilerinin toplumdaki yerlerini kabul ettiklerinin göstergesidir. Nedense tüm bu durumlar; korse takmak, camdan ayakkabı giyinmek, güzel görünmek, zayıf olmak için her türlü zorluğa katlanmak sadece kadınlara aitmiş gibi gösterilmektedir. Erkeklerin acı çekmesini gösteren bir durum yoktur. Genelde onlar seçici konumdadırlar.

Kitapta da geçtiği gibi "Küçük Ayak Makbuldür" başlığı altında Külkedisi'nin ayaklarının küçük olması prensin onu bulmasını sağlamıştır. Bu da kadının güzelliğini ön plana çıkarmak için yapılan bir yaftadır. "Küçük ayaklı olmanın bedeli yürüme özgürlüğünden mahrum kalmaktır." (s. 30)


Bu masalda da gözümüze çarpan, kötü başlayan her şeyin mutlu bir son ile bitmesi de bu yoldaki tüm zorluklar da o yükselişin adımıdır. Prensin Külkedisi'ni bütün kızlar arasından seçmesi, onun kraliçeliğe yükselip bu kötü hayattan kurtulması yine zorlukların bir mükafatı olacağını hissettirir. Fakirsen, annen yoksa, üvey anneye mecbursan, kötülük görüyorsan sabredip sonunda mükafatını mutlaka alacaksın algısı çocuklara gizliden duyumsatılmaktadır. "İsyan etme!" algısı çok yansıtılmaktadır. Prensin ilk görüşte aşık olması ise kadınların sadece dış güzelliğinin önemli olduğu, diğer hiçbir şeyin önemi olmadığının anlatılması da çok yanlış bir algı oluşturur. Külkedisi'nin gece yarısı bitmeden eve dönmesi için perinin yaptığı dokunuş; gece yarısı kızlar tek başına dışarı çıkarsa başına mutlaka bir şey gelir algısını verir, bu nedenle eve gece yarısından önce dönmesi gerektiği üzerinde durulur. Külkedisi zengin bir tüccarın kızıdır fakat babasının servetini yönetecek gücü kendinde bulamadığı için prense ihtiyaç duyar. Erkek gücüne yani. Sosyal, fiziki, ekonomik güç yalnızca erkeklerin sahip olabileceği bir durummuş gibi gösterilir. Külkedisi'nin yaşadığı yer, büyük duvarlar arkasındaki hayattan kurtulmayı beklediği bir hapishanedir. Çünkü Külkedisi canı sıkıldığı her zaman dışarı çıkamaz, sadece bu duvarların penceresinden dışarıyı seyreder. Kız çocuklarına kötü davranmak yalnızca çirkin, kötü, cadı bir üvey anneye atfedilmiş bir özelliktir. Buradan bütün ikinci evliliklerde gelen üvey anneler hep kötüdür algısı oluşur. Gerçek hayatta çocuk bu durum ile karşı karşıya kalmamak için bunun korkusuyla yaşar. Masalların genelinde ise üvey annelere hiç iyi bir özellik yüklenmemiştir. Kız profilinde görülen prenseslerin seçilmek için bir diğer yapılacakları da yemek yapma, temizlik yapma gibi işlerdir. Külkedisi'ne verilen tüm işleri tek başına yapması, seçkin biri olmasını sağlayan diğer bir etkendir.