"Ey sevgili okur, şu an elinde tuttuğun Tehlikeli Oyunlar'ı okumak üzere olduğun için seni ne kadar kıskandığımı açıklamakla başlamak istiyorum." diye başlayan tehlikeli bu önsöz sayesinde; okura çok şanslı olduğu hissettirilir.

Hikmet evi döşemeyi bilen bir insandır, duvarlarına takvimler asar. Emeklilerin soyadının 'emekli' olmasını ister. Sol cebi delik olduğu için paraları sağ cebine koyar. Gecekonduda yaşadığını düşünür. Romanın Hikmet'i karışık saçlarla güzel olmuyorlardı. Hikmet vicdan azabı rolünde yaşamak niyetinde. Hikmet hiç tabiat çocuğu olamadı. Hikmet bir resim sergisinde koşup ressamı tebrik eder. Hikmet bir piyese gitse alkışlamaktan elleri acır. Hikmet oyun yazar. Hikmet gözlemcinin teki. Hikmet insanlardan kaçan Hikmet. Hikmet susar. Albaya gücü yetse bile susar. Dünyaya karşı susar, dünya bu susuşu dinlemez. Ayrıca kadınların bacaklarına karşı büyük bir hassasiyeti vardır. Bilge'nin bacaklarından çok hoşlanır. Hikmet kendi derdiyle çok ilgilenir. Başkalarını zehirleme isteğinin söndüğünden bahseder 'albay'ına durmadan. Oysaki eski karısının isminin (Sevgi) beylik bir isim olmasından bile yakınır. Sevgi için de çaba gösterir Hikmet. Sevgi'nin hoşuna gidebilmek için gizli gizli tabaklarla konuşur. Ama Hikmet hiçbir zaman Sevgi'yi sevmez, çabalar. Bilge'nin yaşantısında yer edinmeye çalışır, başaramaz. Anlayacağınız kafasını dalgınlıklar yiyip bitirir.

Hikmet'in kafasının içinde deliler dolaşır. Beyni isim tamlaması gibi bir roldedir adeta. Hikmet nevrotik. Gecekondusunda sırtüstü yatarken kadınlara çiçek almayı hayal eder.

Albay Hüsamettin Bey ise üç yerde birden oturur. Tarihe meraklıdır.

Albaya dikkat çekmek istemez Hikmet. Bahsetmez albayın hayatından.

Sadece albay ile fikirleri hiç uyuşmaz denilebilir. Albay meselelere yüksekten bakarken Hikmet böyle düşünmez. Aslında albay eserin yazıldığı zamanın 'güç' ögesidir ve asıl görevi doktorluktur. Şaşırmayın. Ortada albay yok. Hikmetler var. Albay da Hikmet. Doktor da Hikmet. Hikmet anksiyete-disasiyatif çoklu kişilik bozukluğuna sahip bir karakter. Bu yüzden kimse onu anlayamaz. Sevgi, Bilge, Nurhayat Hanımlar, Selim Beyler... Kimse. Etrafında olan kimse onu anlayamaz. Çünkü yazılan zamana göre bu rahatsızlık da pek bilinmiyordu. Hayallerinde bile korkar mı insan? Hikmet korkuyordu işte. "Neden yaşıyoruz sanki biz?" diye soru soran Selim Bey var ya... Heh, o Selim Bey Hikmet. İlk gece hangi Bilge ile seviştiğini düşünedursun Hikmet. Biz devam edelim Sevgi'den.

Sevgi en çok annesinin öldüğü gece üşüdü. Artık Sevgi'yi kimse anlamayacaktı tıpkı Hikmet gibi. Artık Sevgi insanlardan daha çok korkacaktı. Hikmet gibi. "Bugün salı. Beni anlayacak biri çıkar mı acaba?" derken Hikmet geldi ve yalnızlıkları gün ışığına çıkmaya başladı. "İkisi de daha önce toplumda bir kenara itilmişti. İkisi de küçümsenmişti." (sayfa 236)

Artık Hikmet hem bir kadın hem iki adam olmuştu. Yani roman yazabilecek kadar büyük bir yaşantıyı oluşturmuştu kendine. Ama burada duralım çünkü Hikmet'in kafası gene karıştı. "Ben suçluyum: Sevgi'den farklı olduğumu gizledim. Gene de bizi yargılayanlara karşıyım. Sonunda haklı çıktılar. Sevgi kendini ve olanları hiç anlayamayacak. Boşu boşuna işte, buna dayanamıyorum." (sayfa 252)

"Ne yazık insanlık öldü. Haber aldığımıza göre uzun zamandır hastalıkla pençeleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur." (sayfa 255) Anlayacağımız gibi Sevgi Hikmet'in 'insanlığıdır.' Ve Sevgiyi kendi içinde yok etmiştir. Ama Sevgi bir 'albay' kadar güçlü değildir.

"Bilge'ye kızdığım için insanlığı öldürdüm. Bana bu haksızlık yapıldığına göre demek ki insanlık öldü." (sayfa 276) diyerek Sevgi'nin neden öldüğünü, nasıl kurban gittiğini anlıyoruz. "Sevgi gözleriyle konuşurdu, Bilge saçma kelimelerle konuşuyordu albayım." (sayfa 286)

"İnsan bu yaştan sonra kendini tiyatroya vermelidir albayım. İhtiyar damarlarımdaki yorgun kan bu aşka isyan ediyor." (sayfa 258) bu cümle ile de ipucu veriyor Oğuz Atay bizlere.

Sonra tiyatroyla uğraşıyor. Ama o da ne? Gene bir sıkıntı. Oyunundaki karakterin canına okuyor, ona işkence ediyor Hikmet. Yazdığı oyundaki polis memuruna da "akıl hastaları bir türlü kabul etmezlermiş aklı hastası olduklarını" dedirtiyor. (sayfa 281)

"Bilge Hikmet'in kurduğu dünyayla gelmişti bu eve. Hikmetle kurduğu dünyaya başkaları gelsin istemiyordu. Belki bu odada çok sözü ediliyordu Bilge'nin, çok yükseklerde bir yaratık olarak tanınıyordu Bilge bu evde." (sayda 296)

Zaten Hikmet çorba içerken çok ses çıkardığı için Bilge'nin ailesi de Hikmet'i istemez. Yani albay yüzünden beynimizde kurulan kadın karakterlerden biri daha gider. "Seni görmek istemiyorum, aynı olayları bir daha yaşayacak gücüm kalmadı" sözleriyle son bir mektup yazar ve Bilge'yi bir daha hiç göremez.

Hikmet'in gecekonduda kurduğu dünya giderek fakirleşiyordu. Ama hala birileri vardı etrafta. "Yoksa birdenbire sigara tablasında dört izmarit ve iki izmarit bulursan büyük bir korkuya kapılırsın: Sigaramı nasıl yakmışım? Olağanüstü bir şey." (sayfa 311) Lakin albay da hayal olmaktan korkuyordu, albaya önem vermediğini düşünüyordu Hikmet'in. Zaten Hikmet ne kadar bir kitap olmadığını, öldükten sonra onun kimse tarafından okunmayacağını, yaşarken anlamaları gerektiğini söylüyordu durmadan kafasında kurduğu doktora, yani albaya. "Bu karamsar beyinden bir kahkaha çıkmayacağı için artık ben değil sinirlerim gülüyor. Hepsi bağımsızlığını kazandı albayım, pardon, doktor." (sayfa 335) cümlesinde de Atay yanlışlıkla ağzından kaçırıyor albayın doktor olduğunu. Hikmet anlaşılmamak için çabalarken Atay anlaşılmayı bekliyor bir yerlerde. Yoksa bize neden "Ben birlikte yaşadığım varlıkları ayrıca bir 'kavram' olarak düşünmek istemiyorum." (sayfa 324) desin, değil mi?

'Hikmet neden gecekonduda' sorusunun yanıtı ise burada "Ben hayalimde yarattıklarımla bir roman kahramanı olmak istiyordum albayım, gecekonduya bu yüzden geldim." (sayfa 330) Yani Hikmet tedavi olunamaz şekilde hastalanıyor. Doktor da, albay da, Hikmet de bunun farkında.

"Ülkemiz bir oyun yeridir albayım. Her sabah uyanınca sahnenin bir yerinde birbirimizden bağımsız olarak toplanırız. Günlük oyunlarımıza başlarız. Benim oyunlarım da ancak 'ölüm' sonunda biraz ilgi uyandırabiliyor albayım" (sayfa 348) Ve sonrasında Hikmet, albayın kafasında yaşadığını ve Hikmet'i öldürmek gibi planları olduğunu fark eder. "Şimdiye kadar nasıl oldu da sizin, sizin daha önce kafamda yaşadığım olaylar gibi bir hayalden ibaret olmadığınızı düşünemedim? Oysa her şey ne kadar açıktı." (sayfa 351) Hüsamettin Bey'i diğerlerinden (Bilge, Sevgi, Nurhayat Hanım...) farklı tutar. Onlar hayalken albay 'rüya'dır. Ki Hikmet zaten albay diye hitap etmeyince Hüsamettin Bey'in kızmadığını fark edip rüya olduğunu fark eder. Tıpkı hayattaki üslup ve kelimelerin önemini vermek ister gibi.

Hikmet ölmek istemez, yaşamak ve herkesin burnundan getirmek ister. Albay ise canavarlaştığını ve son günlerini bu odada geçireceğini söyleyen bir emekli olur. "Ben öldüm, sizden mi korkacağım? Burada bir ölüyü temsil etmeseydim size gösterirdim." (sayfa 401) cümlesiyle Hikmet karakterinin ölüp yalnızca albayın kaldığını fark ediyoruz. Albayla başa çıkamadığını da söyler Hikmet bize. Albayının yardımıyla eski dostlarla görüşmeler yapar Hikmet. Ölen insanlarla. Oğuz Atay bize gene ipuçları veriyor. Hikmet'in son sözü "Bana bir sigara verin albayım" olmuş, alçak gönüllüymüş. Kapısı herkese açıkmış. Başkaları dertliyken mesut olmazmış.

"Hikmet Bey'in açtığı yolda yürümeyi ve aramızdaki yaş farkına rağmen, onun bir muakkibi olmayı şeref sayarım." diyerek albay ve Hikmet savaşında albayın, yani gücün kazandığını açıkça anlayabiliyoruz artık.

Kitabın sonunda da denildiği gibi:

"Sonunda çocuk ölüyor işte."

"Aptal, o kadarını biz de anladık."