Okuyacağınız metinde tetikleyici unsur bulunmaktadır.


Aynada kendine baktı. Burnunun üstüne bastırdığı kandan ıslanmış peçeteye, göz altlarındaki mor halkalara, parçalanmış dudaklarına, boyanmaktan yıpranmış sarı saçlarına, boynundaki çiziklere ve elmacık kemiğinin üstündeki iki santimlik devasa mor çukura… Gözyaşları boynuna doğru giden yolda kurumuş, mavi rimeliyle karışmıştı. Yüzü; her telden acıya ev sahipliği yapıyordu, bir renk cümbüşünü andırıyordu. Boynundaki çizikler ise derindi, bir aslanla savaşmış gibiydi. Vücudu soğuktu, çok soğuk. Çok kan kaybetmişti. 

Avuçlarını kendine doğru çevirip yüzüne doğru kaldırdı, tenine dokundu. Dokunduğu her yer yarılıyor gibiydi. Bir damla yaş aktı sol gözünden yanağına, ilerlemesine izin vermeden hemen baş parmağıyla üstüne bastırıp sildi. Buruk bir tebessüm etti ve “Güzel öleceğim.” diye fısıldadı aynadaki yansımaya. Lavabonun musluğunu açtı, önce yüzündeki tüm kurumuş kanlardan kurtuldu ve sağında duran dolabı açıp içinden kızıl boyayı aldı, ardından saçlarına sürmeye başladı. Her fırça darbesinde içinden, “Güzel öleceğim.” diyordu. Boyanın tutmasını bekledikten sonra saçını yıkadı ve kendine tekrar baktı. Esmer tenine kızıl saç yakışmamıştı, biliyordu. O ateş gibi olmak istemişti, ruhu nasıl yanıyorsa dokunduğu yerlerin de yanmasını istemişti. Makyaj yapmaya başladı. Yüzündeki tüm morlukların, boynundaki tüm çiziklerin üstünü örttü, göz kapaklarına renk renk far, dudaklarına da kıpkırmızı bir ruj sürdü. Üşümüyordu artık, sonsuz ateşin tanrıçası Hestia’ya benziyordu. Gülümsedi, gözleri doldu. Bu sefer ağlamayacaktı, bu sefer yalnız değildi, zihninde öldürdüğü yüzlerce insanın cesedinin kokusuyla birlikteydi. Odasına gidip masanın üzerinden bir kağıt ve kalem aldı, yazmaya başladı:


Ben pes ediyorum Kayra. Biliyorum, bunun için bana kızacaksın ama çok yoruldum. Kimsem kalmadı. Gay olmak istemiyorum, bunu kimseye normalleştiremiyorum. Tek istediğim şey normal bir aile, normal olan her şeydi. Sen de yoksun, belki de hiç olmamışsındır, bilmiyorum. Birazdan çatıya çıkacağım, oturup ayaklarımı sallandıracağım. Çatıda kirişler var, altında da bir kutu. İçinde sana yazdığım altı tane mektup var, kendin için al onları. Her gün işkence göre göre ölmek yerine, kendimi öldüreceğim bu gece. Hayat bana adil davranmadı. Beni aldı, üstüme çıktı, karnımı yarıp organlarımı kemirdi. Ben insanların görmekten nefret ettiği, her gün sokakta taciz ettiği, varlığını bile kabul etmediği bir ibneyim. Ben, dünyada bir santimetre kare yer bile kaplamıyorken sevemediler beni. Kimse sırtımı sıvazlamadı, geçecek hepsi, demedi. Çok güzel öleceğim Kayra. Bedenimi taşlara akmış halde bulduklarında bile gülümsüyor olacağım çünkü mağlup olsam bile savaştım. Yedi milyarla... Hepsiyle teker teker... Seni seviyorum, hep sevdim ve seveceğim. Sen bu dünyada iyi kalmayı başarabilmiş tek insansın, elveda.


Kağıdı ikiye katladı, üzerine “Kayra’ya” yazdı ve masaya bıraktı. Gitme vakti gelmişti. Evin kapısını aralık bıraktı, balkondaki merdivenden çatıya çıktı. Yedinci kattaydı, aşağı baktı. Öleceği için mutluydu. Son kez kocaman gülümsedi ve elli santimlik duvarın üstüne çıktı. Artık hiçbir engel yoktu, kavuşuyordu huzura. “Güzel öleceğim.” dedi ve kendini boşluğa bıraktı.