İnsanlar genelde çekirdeği mutlu anlarında yerler. Tabii ki stres altında da çekirdekle savaşan insanlar göz ardı edilemez ancak büyük bir çoğunluğu keyifli anlarında yerler. Keyifli bir anlarına denk gelmediyse de çekirdek yerken edilen sohbet, izlenilen film, dinlenilen şarkı gibi çekirdeğin yanına eklenebilen çoğu şey keyifsizlere de keyif katar. Koca bir çekirdek paketinin içinde kabuğundan sıyrılmış bir çekirdek de varsa onu kırmaya uğraşmadığı için daha da keyiflenir, insan. Bazen de çekirdeksiz boş kabuklar vardır ki bunlar da tamamen keyif kaçırma niyetli çekirdeklerdir. Hiç çekirdek olamamış boş kabuk… O da bir poşet dolusu kavrulmuş siyah çekirdeğin içinde içi boş olan tek çekirdek kabuğuydu.

Henüz çok küçüktü bir misafirlik sonucunda bir tren garının kenarında kendisi gibi küçük bir kızla tanışmıştı. Onu ilk gördüğünde onu seveceğini de düşünmüştü. Henüz içi gelişmemiş bir kabukken içini geliştirmek yerine içine bir acı yüklemeyi seçmişti. Neyse ki acı yüklediğinin farkında değildi. Tren garı artık onun tek durağı olmuştu.

Her an güneşe doğru dönen ay çiçeği artık güneşe değil ona dönmeye başlamıştı. Konumu neresi olursa olsun onun olduğu yere doğru yönelirdi.

Sürekli artık sevdiği kızı görmek, yanında olmak istese de bu her zaman mümkün olmuyordu. Sevdiği kızı görmesi için bazı zamanlar karşılıklı misafirliklerin gerçekleşmesi gerekiyordu. Bazen sıklıkla olan bu misafirlikler bazı zamanlarda uzun aralarla yapılıyordu. Uzun aralara girilmesi özlemini de arttırıyordu. Kavuşma olarak gördüğü misafirliklerde ise sürekli “Sessiz sinema, isim-şehir” gibi oyunlar oynuyorlardı. Bazı zamanlar takım arkadaşı olarak yanında istese de bazı zamanlar rakibi olarak onu yenmeyi ve ona güçlü birisi olduğunu göstermeye çalışıyordu, garibim.


Kocaman ay çiçek bahçesinin içerisinde sadece onu arardı. Bazı zamanlar denk gelirdi. Bazı zamanlar ise çok arardı. Bazen kendisinin bulunduğu ay çiçek gövdesine bazen de sevdiğinin bulunduğu ay çiçek gövdesine kızardı. Neyse ki onunla denk gelişlerinde bütün kızgınlığını unuturdu. O kadar ay çiçeğinin içinde gövdesi güneşi ararken o ona bir şeyler anlatmaya çalışırdı, sessizce.


Zaman hızla akıp geçmiş ve ikisi de artık biraz daha büyümüştü. Neredeyse lise çağlarına yaklaşmışlardı ki sevdiği kızın ailesi tren garını terk ediyorlardı. Babasının işinden dolayı tayinleri çıkmıştı. Bunları bilmesine rağmen henüz farkında değildi bazı şeylerin. Taşınma günü gelip çatmıştı. Yolcu etmişti, sevdiğinden haberi olmayan sevdiği kızı. Evine dönünce fark etti artık çok uzakta olduğunu. Evinin arkasında bir köşeye kısılarak ağlamaya başladı. Sevdiği kızın baş harfini toprağa yazıp silerken gözyaşlarıyla da küçük küçük yazdığı harfleri çamur etmişti. İlk defa onun için ağlamış ve onu gerçekten sevdiğini ilk defa o zaman anlamıştı. Onunla kavuşmanın ve ona sevdiğini söylemenin de artık imkânsız olduğunu da anlamıştı. Sevdiğinin gidişine mi yoksa çaresizliğine mi ağlayacağını da şaşırmıştı.


Hasat zamanı gelmişti. Ay çiçeklerinin kafası birer birer koparılıyor ve torbalara konuluyordu. Onun umurunda bile değildi o an için çünkü onunla aynı torbada olacağını hayal ediyordu. Aynı zamanda hasat zamanı öyle bir ana denk gelmişti ki etrafını izlemiyordu çünkü onunla denk geldikleri bir andı. Bir anı da bir anda yok oldu. Hızlıca gövdesinden koparılan ay çiçeği torbaya konulmuştu. Konuşmak, bağırmak istedi ama buna gücü de yetmiyordu. Çaresizliğine ağlamaya başladı. İmkânsız olmuştu onu bir daha görmek diye düşünürken kendisinin de olduğu ay çiçeği gövdesinden ayrıldı. Karanlık bir torbanın içerisindeydi.

Aradan yıllar geçmişti. Bu yıllar arasında bir daha görmesi bile imkânsız olan sevdiği kızı en az birkaç kez görmüştü ama büyüdükleri için eskisi gibi sessiz sinema oynamıyorlardı. Ona yakın olabildiği tek an oyun oynarken olduğu için büyümekten rahatsız olmuştu. Büyüdükçe tamamen uzaklaşmıştı sevdiğinden. Uzak olmasa da uzak olduğuna inanmıştı çünkü aradan birkaç yıl daha geçtiğinde sevdiğiyle özel konuşma fırsatları yakalamıştı. Fırsatları iyi değerlendirmesi gerektiğini düşünmek zor olmadı. Aklına sevdiği kızın taşındıkları gün geldikçe onu bir kez daha kaybetme korkusu bürüdü içini ve ona olan aşkını ilk defa onunla paylaştı. Bir süre bu aşkını ona inandırmakla geçirdi derken sonunda sevdiğine kavuşmuştu.

O torbadan çıkmak bile istemiyordu. Torbanın dibine dökülüp unutulan ay çiçeği tanesi olmayı çok istemişti ama olmadı. Torbadan çıkarılıp teker teker döküldüler. O kadar kalabalık ve siyahtı ki ortam gözleriyle onu aradı. Birkaç kez de gördü ama çok uzaklarda olduğu için o olduğuna bile emin olamamıştı. Oradan fabrikada işlem görmek için hazırlandılar. Tuzlanıp kavruldular. Paketleme esnasında ona yakın bir yerde olduğunu fark etti. Onu gördüğü için sevindi ama şimdi de aynı pakette yer bulamayacağını düşünerek sevincini de törpüledi. Kocaman bir paketin içine doğru dökülüyorlardı. Onun için büyük bir intihar anı gibiydi bu an ve o pakete girmeden kurtulmak istiyordu. Beceremedi. Paketin ortalarında kendine yer buldu. Üzerine diğer ay çiçekleri de düşerken sevdiğinin yanında olduğunu fark etti. Girmek istemediği korktuğu torbadan hiç çıkmamayı düşünür oldu anında.

Sonunda sevdiğine kavuştuğu için artık mutluydu. Bu ilk mutluluğu olduğu için de tarihe bile geçilmişti. Onun için tarihe geçecek çok şey vardı. Bir Eylül ayının sonlarından tutun da her gün onun için çok kıymetli ve çok önemliydi. Maalesef bu günlerin içlerinden bir tanesi de onların bu mutluluğunun sona erdiği gündü. O günden sonra yakın bir zamanda sevdiğinin doğum günü vardı. Bir Eylül aynın sonlarıydı. Kurduğu hayallerin hiçbirisini gerçekleştiremiyor olmanın üzüntüsüyle dolup taşmıştı. Ona bir hediye vermek istiyordu ama onu bile yapamıyordu. Onun için yapabildiği tek şey onun ruhunun bile duymadığı öykülerde onu anlatmaktı.   


Bulundukları koca çekirdek torbası küçük bir köy bakkalına satılmıştı. Bakkal bu torbayı açmış ve satışa başlamıştı. Çekirdek isteyenlere çay bardağını ölçüm aleti olarak kullanıyordu. Bir gün onlara da sıra gelecekti. Zaten torba oradan oraya taşındıkça birbirinden tamamen uzaklaşmışlar hatta birbirini göremez olmuşlardı. Kaderleri onları yine de ayırmadı. Bir müşteri 7 bardak çekirdeği satın aldığında aynı poşette karşılaştılar. Onları poşetteki herkes tanıyordu çünkü bizimki her şeyi bazen direkt bazen de dolaylı yollarla anlatmıştı. Sona gelinmişti herkes için. Herkes kabuğundan ayrılacak ve yok olacaklardı bir midenin içerisinde. O içini çekirdekle doldurmak yerine âşık olduğu çekirdekle doldurduğu için içi boş kuru bir kabuk olduğunu düşünüyordu. Aslında içi öyle doluydu ki çekirdeğe yer kalmamıştı. Bunu insanlara anlatacak gücü de yoktu. Bu yüzden bir poşetin içinde ötekileştirilen çekirdek olacağı için oldukça üzgündü. Puuu diyerek ıslak ıslak bir yere yapışacaktı. Bilmem ne küfürler yiyeceğim diye düşünüyordu.


İnsanlar genelde çekirdeği mutlu anlarında yerler. Tabi ki stres altında da çekirdekle savaşan insanlar göz ardı edilemez ancak büyük bir çoğunluğu keyifli anlarında yerler. Keyifli bir anlarına denk gelmediyse de çekirdek yerken edilen sohbet, izlenilen film, dinlenilen şarkı gibi çekirdeğin yanına eklenebilen çoğu şey keyifsizlere de keyif katar. Koca bir çekirdek paketinin içinde kabuğundan sıyrılmış bir çekirdek de varsa onu kırmaya uğraşmadığı için daha da keyiflenir, insan. Bazen de çekirdeksiz boş kabuklar vardır ki bunlar da tamamen keyif kaçırma niyetli çekirdeklerdir. Hiç çekirdek olamamış boş kabuk… O da bir poşet dolusu kavrulmuş siyah çekirdeğin içinde içinin boş olduğunu zanneden bir çekirdekti. Bense bu kocaman ay çiçek bahçesinin sahibiyim. Yıllardır çekirdek üreterek insanların bazı özel anlarına eşlik ettim. Şimdi önümde duran bu poşetteki 7 bardak çekirdek de benim özel anıma eşlik edecekti. İçlerinde gerçekten iyi yetişmiş bir çekirdek ve içinin boş olduğunu düşündüğüm bir çekirdek var. Tıpkı benim hikâyem gibi… Bugün onun doğum günü ve ben onu anlatmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum. Bir ceviz ağacının gölgesinde yalnız başıma çekirdek çitleyerek doğum gününü kutlamak istedim. Çekirdek hakkında felsefe yapmaya çalışırken yine onu anlattım. 7 bardak çekirdeğin içinde de sadece o boş zannettiğim çekirdeği yiyerek aslında dopdolu bir çekirdek olduğunu gördüm. Tabii ki o ihtişamlı çekirdeği de gömleğimin cebine atarak orada saklama kararı aldım. Diğer çekirdeklerle bir işim kalmadı. Ben onsuzluğu kendi kendimi yiyerek geçirdim.