Sıkıştırılmış bir nefesin görünmeyen her santimine ulaşmaya çalışmak yorucu derlerdi ben küçükken. Belki de bunun gibi bir şeydi. Bilememişim. Sadece kulaklarımda yer eden bu cümleyi otuzlu yaşımın sonuna doğru mevcudiyetime kazınınca anlamak, aydınlanmanın gölgesine sığınıp gizlice akan yaşlarla birkaç yanlış nefeste kendini bulmasıyla kapımı çaldı. Ah, kapılarım sade, koyu, sessizce bekleyen kapılarım, hep geç, nadir de olsa erken çalınanım.

Çeyizlerinin içinde sandıklarla dantel saklayanlar yerine güneş, ay, derya, bulut, rüzgar, yağmurla dolu sandıklarımın içinden kimselere söylemediğim isim ve tüten gözlerime dair yaşlarımla öyle kolay olmayan yaşanmışlığım, açıp kapıları en baştan içmek ister misin ay tozlarını?

Bilinir mi, içtiğin vakit kimin sınırı sınırlarına değecek ve yaşam son yazında mı veda edecek tüm vatanlara?

Büyük bir veda öncesi, bir gül fidanın tutma bahsindeki kumarbaz hayaller, kaç defa tekrar edecek didişip duran gönlümüzden?

Alacaklı sorular için açılsın kapılar ve artık içilsin şekersiz ayın tozları...