Fuzuli der ki,

"Cânı içün kim ki cânânın sever cânın sever,

Cânı kim cânânı içün sevse cânânın sever."


Peki aslında ne der Hilleli Mehmet bu gazelinde? Nedir kafasını kurcalayan da onu günümüze taşıyan? Derdini dile dökmeye lüzüm nedir Fuzuli'nin, susmayı ve içinde bulmayı hepimizden layık yapabilecekken neden anlatır bizlere? 

Hilleli konuşmuşken susmak bize düşer mi peki? 

Susmakla insan kendini eren yerine mi koymaktadır yoksa? Belki de... Hilleli'nin sırrına ortak olmak şimdilik zihnimin üst katlarına yeni taşınan bir komşu benim için, bir süre de daire numarasından başka bilgimin olamayacağına benziyor. Komşum bir yana dursun, ben size kendi cümlelerimden susayım. Kendimi ne zaman mühürlü bulurum, ne zaman cömertçe dağıtırım muhabbetimi, az çok biliyorum. Yakınlarımla bahsini geçirdiğim konulardan ilki genelde tanımadan yargıladıkları ben üzerinedir. İlk başlarda ne kadar soğuk olduğumdan, tek söz etmeden ciddi duruşumdan bahsederler. Çok ilginçtir, aksini söyleyenlerin sayısı da yadsınamaz. Sanıyorum ki bir insanın kişiliğini değerlendirmek için acele etmekteler. Duygu durumum hakkında elbette ki doğru yerdeler fakat benliğim hakkında dile getirdikleri yanlış değerlendirmeler benim kişiliğimi değil kendilerinin bende görmek istediklerini yansıtmaktadır. İlk izlenimdir aslında bu.

İlk değerli sohbet, ilk ruha dokunan paylaşım ya da ilk içten yakarış değil. Olabildiğine düz, ilk izlenim. Birini izleyerek elde ettiğiniz fikirler bütünü, anlayarak değil. Bu izlenimlerdir sizlerin hayatına girecek, gerçek muhabbetlerle ayaküstü popüler kültür bahsini ayıracak olan. Gerçek muhabbete aşık insanlar, izlenimlerin kıdemli köleleridir azad edilmeyi bekleyen.