Bir menekşenin koynundaydı doğumumuz

Sarsak geceye gövdesini

İçini soğutsun diye ayaza serpti öylece.

Bir üşüme değse burnumuza

Lime lime eder iç kıskaçlarımızı

Boyun borcu, buruk bir özlem

Hatta kırık bir aynada çoğalan yüzüne/hüznüne bakabilir yüzüm

Hâlâ toplanacak bir sürü tomurcuklarımız varken

Çağım yalnız bırakmıyor bizi


Sokağında bir fener ışığını döşüyorken

Gözünün bir ucu cam penceresinde

Diğer ucu dışının diriliğine karşı ağırlaşıyor.

Göze ilişen kuşların kanat çırpınışları dahi içimi gıcıklamıyor

Boğazımı sıkan bir parça çığlık

Saydamsı bir yenilgiye karşı boşluğuna düşüyor

Genzimde avucuma düşmeyi bekleyen kırık beklentilerim ise hâlâ hizalı duruyor.


Belki kuruntularımı diz kapağıma kurban eder

Keşiş ağrısına dayanır

Çiğ bırakabilirim iç sancımı

Bir kuşluk vaktinde sokağa çıkar

Soğukları boğar, karanlık sularda debeletirim.

Üç adımda bitiririm:

Öylece,

Sessiz,

Renksiz!