Boru su akıtıyor, ne kadar değiştirsen de akıtmaya devam ediyor baba. Çünkü vanasını sıkmamışsın, yaşlandığını söyledin ve bu işi yarım bıraktın. Gece gündüz şap şap su damlatan bir boruya katlanmak zorunda bıraktın bizi. Annem sana çok sinirlendi, senden nefret ettiğini söyleyerek evi terk etti. Büyükbabama gittiğini düşünüyorum. Beni neden geride bıraktığını anlayamıyorum, ergen olsam da o doğurmadı mı? Bir zamanlar bebektim ve sevimliydim elbet. Öyle olmalı.

Babamla yaşamaya alıştım, artık o da benim gibi çıplak geziyor. İki gün bez taktı ve sonra battal boy beze para yetiştiremeyeceğini söyleyerek çıkardı onu. Bacak arası kızarmış, varisleri artmıştı. Onun bu acınası hali üzücüydü, annemin tam vaktinde gittiğini düşünmeye başlamıştım.

Birkaç gün sonra da artık dayanamayacağımı düşündüm. Bunu aynada yüzüme söyledim. Bu yersiz itiraf tahammülümü azaltmış, beni daha kederli birine dönüştürmüştü. Sinirliydim, kafayı gitmeye takmıştım ve her gidememe hali beni deliye çeviriyordu. Hiçbir şey olmayacakmış gibi yatağa girmek, yorganı üzerime çekmek midemi bulandırıyordu. Sabahları sidik kokan klozete koşuyor, içimdeki safrayı kusana kadar öğürüyordum. Annem gittiğinden beri evimiz biraz daha kirlenmişti. Babam da ben de eski özenimizi kaybetmiştik. Ben odamdaki bulaşıkları odamdan çıkarmıyordum, babam pipisini o yana bu yana sallayarak işiyordu. Banyo gideri kıl doluydu. Her kapı açılışta evin içindeki tozlar havalanıyordu, rutin bir öksürük döngüsüne girmiştik. Önce ben kıhlıyordum, sonra babamın boğazı gıcıklanıyordu.

Bir gece yarısı film izlerken ani bir kararla kalktım, dış kapıya yöneldim. Vestiyerden bir ceket alıp üzerime geçirdim, kıçımı zor kapatıyordu. Babam nereye gittiğimi sordu, ona cevap vermeyi gereksiz buldum, bu eve geri dönmeyecektim. Çıktığım gibi üst mahallede oturan dedemin evine yöneldim. Annem istemese bile torun sevgisi başka olmalıydı, beni sokakta bırakmayacaklarına yüzde yüz inanıyordum. Kapılarını çaldım az sonra bornozuyla büyükannem göründü. Beni görünce şaşırdı ve ‘’Canım torunum!’’ diye abartılı bir bağrışla sarıldı bana. Bu sevgiyi bekliyordum ama yaşamak içimi rahatlatmıştı. Derin bir nefes verdim ve ona annemi görmek istediğimi söyledim. Ağzını açmıştı ki içeriden söylenmeler duyduk, az sonra dedem görünecekti. Onu görmeye hazır olmadığımı hissederek evin dışına, karanlıkta kalan bahçeye attım kendimi. Dedem kimin geldiğini sordu, büyükannem hiç kimseydi diyerek kapıyı çekti. Şimdi yeniden terk edilmiş gibiydim. ‘’Nefret ediyorum, iğreniyorum sizden!’’ diye bağırdım pencerelerine doğru. Ben korkmuştum hadi, büyükannem kocaman insandı, torunumuz gelmiş diyemez miydi? Neden kimse hayvanları görmüyordu?

Bahçeye bakan pencerelerden birinin ışığı yandı, hemen yere çömeldim. Birisi camı açtı, ‘’anneni de al git’’ diye bağırdı karanlığa doğru. Kadın sesiydi, ne büyük nefret diye mırıldandım. Eğilerek dikkatle çıktım bahçeden. Babamın evine doğru yürümeye başladım. Hüzünlü bir gece yaratıyordum, kendi ellerimle film gecemin içine etmiştim. Soğuk bir rüzgar popomdan belime ilişti, ürktüm ve adımlarımı hızlandırdım. Eve geldiğimde tüm ışıklar kapalıydı, zile bastım. Kimse kapıyı açmadı, iki üç kez üst üste bastım. Hala hareketlilik yoktu. Evin arkasına dolandım, balkondan içeri atladım. Balkon kapısı kilitliydi ama penceredeki aralığı fark ederek onu zorladım. Sonunda açabilmiştim. Biraz zorlanarak da olsa kendimi içeri atabildim. Sessiz olmaya özen gösteriyordum, evimde hırsız gibiydim. Üstümdeki ceketten kurtuldum, parmak uçlarımda merdivenleri çıktım. Babamgilin odasına yöneldim. Hiç ses yoktu, boş görünüyordu. Işığı yakmayı düşünecektim ki gülme sesleri işittim. Ses ebeveyn banyosundan geliyordu. Kapıyı açtım, anne ve babamı gördüm. Gülerek banyo yapıyorlardı. İçerisi buhar altında kalmıştı. Babam elindeki lifle karısını yıkıyordu. Annemin elinde ise sarı bir ördek vardı, onu suya gömüp duruyordu. Zavallı hayvan acı acı vaklamaya çalışıyordu ama çoğunlukla boğazındaki sulara takılıyor ve şiddetli bir öksürüğe tutuluyordu. Bu görüntü beni ağlatacaktı. Yumruğumu ağzıma sokarak oradan çıktım. euğeğeuğu...

(part iki- son)