Bazen aynaya bakıyorum, benden bir bok olur mu diye. Bazense aynada gözlerime bile bakamıyorum, kaçırıyorum. Utanç dolu ve hüzünlü, artık kırışmış. Yaşlanmış göğsümdeki ağarmış kıllara bakıyorum. Daha aşağıda hafif göbek. Biraz daha sarkmasına var henüz. Ölmek için genç, devam edebilmek için yaşlıyım. Sabah erken. Tıraş olacağım, her sabah yaptığım gibi. Artık hazırlanacağım bir işim yok ama yine de her sabah tıraş oluyorum. Tuhaf. O sabah da tıraş olmuştum, nedenini bilmeden. Sanki normal bir gün gibi kalkmıştım, uyumadığım gecenin sabahında. Duşumu almıştım, bu sabahki gibi. Sonra tıraş olmuştum, diğer günlerdeki gibi. Tıraş olduktan sonra gideceğim bir yer yok. Kahvaltı hazırlarım biraz. Uzun zamandır yalnız ediyorum kahvaltıyı da. O yüzden basit tutuyorum; peynir, ekmek, zeytin ve varsa reçel. Kahve içerim çoğu kez. Onun sevdiği kahveleri. Çok severdik kahveleri, uzak diyarlardan gelen kahvelerin hikâyelerini anlatırdık birbirimize. Brezilyalı genç kızların veya El Salvador’daki küçük çocukların topladıkları, yüksek tepelerden zorlukla indirip elle ayıkladıkları, kurutup çuvallara doldurdukları kahvelerin bize gelene kadarki yolculuğunu konuşurduk. Emek ve sadakatle geçen uzun yolculuğu. Sofrayı topladıktan sonra otururum ekranın karşısına. Açarım onun sevdiği şarkı listelerini. Defalarca dinlediğim şarkıları olsun yine dinlerim. Her birini ne zaman listeye eklediğini yeniden kontrol ederim. On yıl önceki tarihleri, o zaman nerelerde olduğumuzu hatırlarım hep. Aynı grupları, şarkıları severdik, hepsi eskilerden, benden de eski artık yitip gitmiş, insanların daha bir insan olduğu bir zamandan. Ondan kalan resimlere bakarım. Ağlarım. Tıraş olacağım yine, yüzüme bakamadığım aynanın karşısında. Tıraş olmuştum onu toprağa vereceğim günün sabahında. O gün nasıl göründüğümün ne önemi olabilir ki diye hep sordum kendime. Çözemedim bir türlü ama sanırım kendi babam yüzünden. O hiç sevmezdi tıraşsız insanı. Karşısına tıraşsız çıktım mı sorardı hemen.

“Çok meşgulsun herhalde?”

“Neden baba?”

“Baksana tıraş bile olamamışsın”

Meşgul falan değilim artık baba. Baksana ne işim var ne de karım artık benimle. Bir hayatım bile yok sayılır, bu ayna bana bir hiçsin diyor. Ama tıraş oluyorum yine de her sabah. O sabah da olmuştum. Sonra da usulca toprağa indirdim canımın içini, yanağımı yanağına son bir kez değdiremeden.



Görsel: Man in the Mirror - Suzanne Marie Leclair