Aynadaki dostum, ilk düşmanım.
Bu yaşa geldin hâlâ elinde çocukluğun,
Hiç tadına bakmadığın elma şekerin,
Utanmıyor musun?
Çocuk yanların hâlâ park köşelerinde,
Salıncak sırası sende, boş oyun parkında.
Gel de sallayayım seni.
Annenin şefkâtle öptüğü yüzünden,
Babanın artık tutmadığı elinden,
Yaya yoluna yalnız attığın ilk adımdan,
Bırak sarılayım sana,
Tek başına gidiyorsun tek!
Ayak numaraların büyümüş,
Artık adımların kilometre cinsinden atılıyor.
Bir zamanlar tuttuğun güven ellerinin yokluğunda,
Avuçların dolmadan buz gibi oksijenle,
Gel de bir çift eldiven hediye edeyim sana.
Bir güneş var gök kubbede,
Astronomi bilgilerini henüz unutmadın.
Kimseye de anlatmıyorsun, biliyorum.
Neden bu kadar gereksiz şeyi ezberledin, diye sorarlarsa hevesin kırılır çünkü.
Hâlâ olmayacak hayallerle,
Olur da bir gün gidebilirsin diye,
Birçok yıldız adı bile ezberledin.
Soğuk sularla abdest alıyorsun tek başına saf tuttuğun cami şadırvanında,
Sessizlik içerisinde gün dönümlerin ve gün batımların rahatlıyor.
Günde beşten fazla sokağa çıkıyor eskicilerin.
Aynı mahallede dolaşıyor eskicilerin ama,
Ellerinde artık renkli mandal takımı kalmamış.
Kaybolmuş trenler içerisinde parçaların taşınıyor.
Yolu haydutlar kesiyor bu zamana dek.
Bu zamana dek!
Unutma bak burası önemli.
Hâlâ pes etmedin belki ama,
Savaş ganimetleri misali yutuldun olum sen!
Afiyetlik menülerde adın yazıyor kırmızı etler üzerinde.