üçü saat gecenin

bölünüyor ortadan ikiye gün

kursağımı yokluyor

erteledikçe büyüyen leke

uyumalar ağrıları dindirmiyor

dinlendirmiyor da

ayaklarımı bırakıyorum

ayaklarım hep tedirgin


bir kitabın kapağını açmak istemeyişim ile

bir yüzü görmek istemeyişim

aynı sebepten

uyanmak istemeyişim

reddedişimden sabahı


zamanımı birine kurmuş olmanın

kemiren sevinciyle

kaldırdım zihnimin kapaklarını

boşluk her zaman yerleşmeye elverişli değil

bu unutturuldu bana


denedim

baktığım yerlerde

berrak bir yansıma aradım

yüzüme çarpan

soğuk mu

bir aynanın yorgunluğu mu

hiçbir zaman bilemedim

bakmadan duramadım

baktıkça duramadım


minik bir lekenin huzursuzluğu

içinden çıkamadığım o rüya

bir ölümü seziyorum

sarsacak

düşüncesi bile buğulandıran gözleri

yitirecek olmanın acısı hep taze

diyor bir ayna çatlayarak


beni tren garları

beni uzun gitmeler

nasıl içine çekti

nasıl can attım yollara düşmeye

kalmaya öyle alışmışım

kalmak üzerime yapışmış

nişanım olmuş

söküp atamamışım

üzerimde

binlerce yüzün her gün baktığı

bir yüzün son kez baktığı

ayna yorgunluğu


susturamıyorum anonsları

beni çağırıyor çağırıyor

dışarının sesi eşlik ediyor

aralık bir pencereden

içim sökülüyor

ipi kaçmış kumaşlar gibi

rahatsız yerimden kalkıyorum


her gün sabahtan akşama

hissetmediğim ruh ve

bu uyuşuk vücut

yadırgadığında yaşamsızlığı

yükselecek

yükselecek

boğacak beni bir gün

dünyanın suları

ayna duvarla yüz yüze gelecek

ayna duvarı eskitecek

duvar aynaya unutturacak işlevini

duvar dayanıksızlığı

ayna göstermemeyi

isteyecek her şeyden çok

merak edeceğim ben hep

ayna ve duvarı


bir sarsıntı el koyacak durağanlığa

sessizlik ilk kez mümkün olacak

çok çekişmeli yaşam

bir aynada son bulacak



fotoğraf: semi