Önce senarist olmak istiyordum. Yazdım bir şeyler fakat olmadı, beceremedim. Sonra yönetmen olmaya karar verdim. İşte onu becerebilirdim. Yönetmen olmak için bir yetenek gerekmiyordu çünkü. Tak kafana şapkayı, otur sandalyeye, yaslan arkana, biraz da set çalışanlarına fırça kay, al sana en hakikisinden yönetmen.

Bir film var kafamda onu çekeceğim şimdi size. Filmin adı: "NEREDEN GELDİK NEREYE GİDİYORUZ?" Filmin baba fikri şu: bir adam var bir yerden bir yere gidiyor. Filmin esaslı oğlanı Sülo. Sülo aslında benim geçmişteki pişmanlıklarım. Ne oluyor yine ya, ne bu gürültü? Sessiz olun beyler bir şey anlatıyoruz burada!

Nerede kalmıştık. Heh, mekan İstanbul. İstanbul’da neresi ona karar vermedim. Bayrampaşa olsun. Neden orası bilmiyorum. Neyse, ilk önce kamera bir metronun gelişini çekiyor. Metro durakta duruyor, insanlar yavaş yavaş boşalıyor durağa. Nihayet bizim esas oğlana dönüyor kamera. Esas oğlan Sülo. Bunu daha önce de söyledik, biraz dikkat lütfen, sette dalgınlık istemem.

Yürümeye başlıyor bizim ana karakter. Kimdi? Sülo. Aferin. Kamera alttan çekiyor burası çok önemli. Hafif rüzgar var hava kapalı. Eğer hava şartları uygun olmazsa bunu ayarlayabiliriz gerekli ekipmanlarla. Sıkıntı yok. Sadece sen hava öyleymiş gibi oyna Sülo, sana güveniyoruz koçum hadi. Karakter çıkıyor duraktan, kimseye aldırış etmeden yürüyor. Bir çocuk kalabalığı kesiyor önünü. Şeker istiyorlar. Efendim? Gencecik adamdan neden şeker mi istesinler? Sana ne kardeşim, film benim filmim. Çocuklar şeker isteyecek diye yirmi yıl yaşlandıralım mı Sülo'yu. Otur yerine sersem herif! Hiçbir çocuğa aldırış etmeden yürümeye devam ediyor bizim asi karakter. Ama çocuklar inatçı, peşinden gelmeye devam edecekler bizim elemanın. İşte buradaki alt metin: bu çocuklar Sülo'nun peşini bırakmayan çocukluğu. Şimdi anladınız mı beyler filmin mantığını? Kamera bir arkadan, bir önden çekecek Sülo'yu. Önden çektiği vakit, uzakta, ama çokta uzakta olmayan çocuklar gözükecek. Tamam mı? Şimdi devam edelim.

Genç bir adam çıkacak karşısına. Önünü kesecek. Dan diye duracak bizim karakter. Adam yol soracak:

“Buradan Topkapı’ya nasıl giderim?”

“Çok uzak orası gidemezsin.” diyecek bizim asi hem de haddini bilmez karakter.

“Ne kadar uzaklıkta?” diye soracak eleman.

“Beş kilometre falan.”

“Yapma yauv. Söyle o metreye kilo versin azıcık.” diyecek adam. Sülo basıp gidecek adamın yanından sonra. Gülmeyin sersem herifler! Cıvıttınız iyice. Komik bir şaka değil bu. Ulan yönetmen olmak ne zor işmiş.

Sonra bir kadın çıkacak karşısına. Ya da siktir et hikaye yürümüyor. Paydos! Ya da paydosu boş ver. Evinize dağılın.