Başlangıçta izleyeceğim üslup ve yol hakkında birkaç şey yazarak başlıyorum. Bu yazdığım şeyler sadece beni rahatsız eden ve beni alakadar eden konular değil elbette. Olmak istediğimiz ben ile sahip olmak çabası içinde olduğumuz ben arasındaki mesafelerin farkına varmak, bir nebze olsun o farkı azaltmak çabasıdır sürekli yanımızda olacak olan. Bunları göz önünde bulundurarak yazdığım her satırda bu bilinci taşımayı ve okuyanlara da vesile olmayı umuyorum.

Çoğunlukla bilmediğimize düşman bir hayat, bir görüş, bir bakış geliştiriyoruz. Daha sonrasında önyargımızın aksini öğrenmeye başladığımızda bu durumu yani geliştirdiğimiz yanlış tutumu çarçabuk unutuyor ve bizi garipseyenleri garipsemekle meşgul oluyoruz. Aslında bir bakıma kendimiz garipsiyoruz. Bu garipsemenin küçük çatışmalar doğurması olağandır, çatışmaların büyüyüp kişilik bozukluğu oluşturması da tehlikeler arasındadır. İnsanın kendisi ile çatışması kontrol altında olduğu müddetçe çoğunlukla müspet kazanımlar getirir, tabii ki katlanılması zor durumları da beraberinde getirdiği bir gerçektir. Lakin cehaletin mukallit tavrını benimseyip ona büründüğümüzde kontrolü kaybederiz ve her çatışma bizi sürekli eksiltmeye başlar. Zamanla çatışma büyür ve çeşitli bozukluklar meydana gelir. Şair şöyle der:


                                       Girdim ilim meclisine, eyledim kıldım talep,

                                     İlim geride kaldı, illa edep, illa edep.


Edep kelime olarak güzel huy, iyi davranış, her konuda haddini bilip sınırı aşmamak anlamındadır. Mana itibariyle insanın var olduğu durumun bilincinde olmasını sağlar. Hataya düşme olasılığını örter. İnsanın insanlığın bir parçası olduğunu hatırlatır. İnsanlığa faydalı olması aslında kendine faydalı olmak, kendine faydalı olması ise insanlığa faydalı olması demektir. En önemlisi bilmemenin bir eksiklik değil bir zenginlik olduğunu bilendir edepli olan. Edepli insan takdir edilen ve takdir etmesini bilendir. Şair şöyle der:


                                           Edep ehli keremden hali olmaz,

                                          Edepsiz okusa da alim olmaz.


Nitekim hepimizce malum olduğu üzere insanı felaha veya helake götüren yaşam tarzıdır. Nasıl yaşadığımıza, ne için yaşadığımıza dikkat etmeli kontrolü elden bırakmamamız gerektiğinin farkında olmalıyız. İnsan dünya üzerinde bir varoluş mücadelesi, bir varoluş arayışı içerisindedir. Yazarın dediği gibi "İnsanın baş eğmesi gereken yaşam yasası, varoluş mücadelesi yasasıdır." Hatırlamaya, düşünmeye ve kavramaya çalışmalı, bu çalışmayı bir an olsun elden bırakmamalı…

Zikret: Tezekkür dilden, akıldan, gönülden, yaşamdan eksilirse eksiklik her daim hissedilir. Tezekkür insanı hatırlamaya, anmaya, haddini bilmeye, canlı tutmaya ve düşünmeye sevk eder.

Fikret: Tefekkür insanın varoluş mücadelesi yasası gereğince hayatının her anında yanından ayrılmayan, insanı insan yapan, insanın edepli olmasına olanak sağlayan hasletidir. Eksikliği insanı hazır paket düşünce kalıplarına yönlendirir. Bu durum birçok alanda olduğu gibi insanı cehalete tevdi eder ve çatışmalar artar. İnsanı diğer canlılardan ayıran bu önemli hasletin kullanmaması aradaki farkı hızla kapatır ve istenilmeyen sonuç olan helak (fikri) gerçekleşir. Farkında olunmalıdır. Bu basamağın anlaşılması ile beraber yeni bir basamak önümüze çıkıyor.

Fehmet: Tefehhüm, yani anlayış, kavrayış, düşündüğünden bir şeyler çıkarmak, anlaşılabilir ve anlatılabilir bir şeyler bulmak. İnsanın görevi sadece anlamakla bitmez. Kavrayış düzeyi yüksek olan insanın bunu anlatması ve bunun kavranılmasına yardımcı olması gerekir.

Son olarak bir dua ile bitirelim:

Allah’ım, bize hayırlı akıl ve basiret nasip et; bizi hayırlı kıl. Bize hikmetini nasip eyle. Bizi edepli kullarından eyle. Bizi tezekkür, tefekkür ve tefehhüm ehli kullarından eyle.

“Dilediğine hikmet verir. Hikmet verilene ise çok büyük bir hayır verilmiş demektir. Bunu ancak temiz akıllılar anlar." (2/269)