I

Bir bağış kutusuna koydum tüm öfkemi

alın dedim, bu gerekir size

rum kızı oldum, seyyah oldum, masa masa dolaştım on saatliğine

ağladım

ben ruhumu sattım

sabahın köründe acıklı bir fahişeye


Barajları boşalttırırdık

yılın her günü

her allahın günü

ceset arardık su dolu gömülerde

ve ben şaşardım allahın günlerine

her vakit ezanlar yükselir de camiilerden

sesi nasıl da duyulmaz olurdu hicri takvime göre


türkçeyi öğrendim sonra

oku allah oku

oku allah oku

dediğini yaptım: reddettim onu


İşte böyle başladı hikayem

hikayem diyorum, çünkü anlatmayı çok seviyorum

ve ilham olsun diye barajlarda aranmayanlara

ve küçük bir kız kardeşim var, ona.


benim hiç perim olmadı.

bulutlar, özgürlüğe koşar adım

her inleyişimde bir harf yazdığım provalı duvarlarım

kan akıtır gibi yazdım

kudurmuş köpek gibi yazdım

damlattım rahim diyalektiğine

ve türkçe konuşmaya başladım


II

sonra mücella çiçek verir

havalanan balkonuma yalıçapkını gelir

türküler çağırırız hep bir ağızdan

ben, mücella ve yalıçapkını

"bir tatlı huzur almaya geldim kalamıştaaaan"

detone oluveriririz uçuştuğumuzdan

yine betonlara gömülüverir sesimiz, kısık

şimdilerde o türküleri söyleyenlerse ya ölü ya tutsak


Tenim kararacak, saçım kalmayacak

ellerim titreyecek, buruş buruş sesim

yine de, ne olursa olsun

bir kavanozdan yaşamı izleyeceğim

hep bir uçtan diğerine geçeceğim

yorulsam da, virajı alamamış gibi.

dantel örgülerim ve line dansı arasında gidip geleceğim

ve çığlık atmakla cıvıldamak


dünyanın en manzaralı yerinde,

uçurum kenarlarında olacak gösterim yeri hayatımın

girişler ücretsiz, ama ben

üç milyon dokuz yüz elli iki bin altmış yedi kez atlayacağın uçurumdan

atlayacağım

atlayacağım

her seferinde biraz daha ölümsüz olacağım

salınacağım, salınacak

dünyanın en uslanmayanı, en hakkı köteği olacağım

ve bağış kutusu dolusu öfkeli yumruğumu

daima hakkın yanında sıkacağım.


Ve bağrımı en çok da basmak için açacağım.