15.01.2022. Bugün insanlık tarihine bir leke olarak düşülmeli, hem de en karasından. Bahtların en beterinden ve sabırların en tükenmişinden... 16.02.2022. Ben bugün bir babanın hıçkırıklarında boğuldum... Bir gün öncesinde vuku bulan bu elim hadiseden yeni haberdar oldum. Bazen böyle olur, böyle olması da normaldir aslında. Malum coğrafyadaki malum ülkemizde... Beterin beteri var sözünü, her gün daha beterini size kanlı canlı göstererek anlatır ana bültenleriniz. Kaypaklarca kaydırılmış hayatlara yavşak ürkekliğinizle teslim olursunuz siz de. Yitip gidenlere ağıtlar yakmaktan öte misyonunuz yoktur zira. İnsanoğlunun düşebileceği acziyetin en dibinde fink atanlar cemiyetindeniz biz. Kendimizden bağışık sebepler doğrultusunda geldiğimiz şu hayatın dahi hakkını savunamayan etkisiz elemanlarız. Bozuk düzen, bozuk insan, sorun sistem naraları... Başka işiniz gücünüz mü yok diyesi geliyor insanın. Ufak çaplı bir özeleştiriden dahi yoksun, kendi hariç herkesi suçlu addeden yığınlar... 


Kof partizanlık, içi boş hamaset ve slogan makinesi mutantlarla muhatap olmak henüz çeyrek asrı yeni devirmiş biri olarak bir asırlık yıpranma payı bıraktı bünyemde. Bu hasarın faili; pek sevgili saygıdeğer, bir o kadar da kayda değer(!) toplumumuz. Yorgunuz ve dinlenme hakkımız yok, nefesimiz kesildi, soluklanamıyoruz, canımızdan olduk, yas tutamıyoruz. Utanmasalar gözümüzdeki yaşa bile çökecek bu açgözlü aşağılıklar. Onu dahi tutsak edecekler irin akan nutuklarında. Umutlarımızın ipini çeken de bizi ipe sürükleyen de meclis önünde yaktıran da başımızı kaçak yurtlarda satıra vuran cani de hayatlarımızı apartman boşluğunda söndürenler de aynı. Ölümden beter yaşantımıza bizden habersiz ve izinsiz eklemlenen bir avuç omurgasızlar sürüsü. Sayıca bizden üstünler mi bilinmez ama seslerinin bizden çok çıktığı aşikar. Seslerinin bizden çok çıkması eminim ki suçluluk psikolojilerindendir. Bunu en iyi biz biliriz zaten. Ya da bilmeliyiz diyelim. Çok suçluyuz çünkü çok, usule karşı usulsüzlüğü, yola karşı yolsuzluğu, liyakate karşı sadakati savunduk. Buyurun, savunduğunuz alternatifler dahilinde bir evren size… Layığımızı fazlasıyla alıyoruz, hamdolsun. Onuru, gururu, haysiyeti yere sermeden bir yerlere gelemiyor, hiçbir sonuç elde edemiyoruz.


Yalnız esas mesele bunlar da değil, esas mesele şu: Yarattığımız bu yaratılmayacası düzende Yaradan’dan ötürü seveceğimiz yaratılanları yaratılış özünden yoksun müsveddelere evirilmeye zorluyoruz. Yazıklar olsun bize, yuh olsun, lanet olsun. Yazıklar olsun ki ölümü kimliklere ayırıyoruz, yazıklar olsun ki gencecik bedenler üzerinden hala ideoloji devşiriyoruz, yazıklar olsun ki bizi bize düşürenlerin avuçlarını şehvet dolu ovuşturmalarına yardakçılık ediyoruz. Yuh olsun bize ki hala sebep olduğumuz bunca cana hala bizdense ses çıkarıyoruz. Ortada bir şahmeran var; bugün seni, yarın beni sokar diyemiyoruz. Neden mi, potansiyel yok çünkü. Neden mi istiyorsun, al sana neden, idrak yetin sabun köpüğü misali ve sen de bağnazlığı su gibi berrak sanan titizlik manyağı bir obsesifsin. Sen zihnini bu taassupla yıkayarak pirüpak olduğunu sanan zavallı ahmak, sen bu topraklarda yeşeren güzellik namına her şeyi budayansın. Toplum normu, değerler, gelenek görenek ve ananeler… Canı çıksın hepsinin, alayının köküne kibrit suyu... Bu kadar değersiz bir toplumun değerleriyle yontmayın artık bizi. Daha da yormayın, daha da zorlamayın bizi. Daha da baskı yapmayın, daha da göz yummayın bu tutarsızlıklara. Daha da ne söylenebilir ki bu yaşananların ardından? Zaten ellerim zihnimden geçenleri dökemeyecek kadar işlevsiz. Zihnim desen gerçeğe katarakt. Bir umut mudur yaşamak, yoksa umuda vurulan pranga mı, bilemiyorum. Pek de umursayacak durumda değilim üstelik. Hala yayılarak oturduğum bu koltukta utanç ve haya içinde boğazıma dizilen çayın hararetimi almasını bekliyorum. Biçare bir bekleyiş bu zira bir tımarhaneye kitlenmediğim müddetçe teyakkuzdaki bunca gam, keder, sıkıntı her an saldıracak beynime. O yüzden lokma başına utanç damla başına haya...

 

Tarih 17.01.2022. Ben bugün boğazımda bir yumruyla uyandım. Yutkunamadım saatlerce, acılı babanın sesi kulaklarımdan gitmiyor ve hala üzülmek dışında bir şey yapmıyor/yapamıyorum. Elim kolum da bağlı değil üstelik, böyle deyip de kendimi aptal avuntusuyla rahatlatmak aşağılıkça geliyor. Elimiz kolumuz bağlı değil, ki öyle olsa bile bu da harekete geçmeye engel değil. Ses çıkarmak istiyorsan bir dile bile ihtiyacın yok. Al eline bir kağıt kalem ve aklına gelen ilk şikayeti döşe satırlara. Kaleminin kuvveti mühim değil, mühim olan bu zulme dikleniş. Bu heyheyci bakışlara, bu ceberut canavara en tizinden en pesine bir ses çıkarabilmek mühim olan. Bunca yaşananı kanıksayan sürüsüne bereket zavallıyı vahşetin pençesinden çekme çabası bu. Bu yapılanlar normal mi yoksa, ne dersin? Düşünmüyor değilim inan ki, insanları ağaç köküne layık gören bir zihniyetin sekerat vicdanı 16 yaşında bir bedenden dahi hain çıkarır mı diye. Zorlarsan olur, istersen yaparsın, yaparsan da olur belki, tıpkı memleketinin gözler önünde mücahit görünümlü 3-5 müteahhitte teslim edilişi gibi. Olur mu olur, bizler de izleriz şimdiye dek yaptığımız gibi. Bu da gelir, bu da geçer deriz sonra pişkince. 


Şimdi gene aynı pişkinlikle yitirdiklerimize bakıyorum, bir film şeridi gibi geçiyor gözlerimin önünden. Bu coğrafyanın bize kayıplardan başka kazancının olmadığına bir kez daha kahrolarak tanıklık ediyorum. Dilek Doğan, Berkin Elvan, Fırat Çakıroğlu, Burakcan Karamanoğlu, nice Enes Karalar ve son olarak da bu garabet yazının masumane yanı Bahadır Odabaşı... Hepsi göçtü gitti, arkalarından el salladık sadece, en son Bahadır da gitti. Şimdi İlkay abladan gidenlerin ardından çalıyor fonda. Bense rast gitmeyen işin gücün arasında rastgele satırlar karalıyorum her gidenin ardından yaptığım gibi. Pısırık, ürkek ve kendi köşesine sinmiş milyonlarca aciz larva gibi...


Tarih 16.01.2022. Ben bugün bir babanın evladının cenazesine elleri bağlı gitmesini normal karşılayan mahlukların kininde boğuldum. İftiralarla karartılan hayatlar gördüm. Tek bir kara bulutun ne güneşleri gölgede bıraktığına şahit oldum. Ağababalarınızın ezildiğini işittim. Yolunuzun yol olmadığını anladım. Üstelik hakikaten ne aldandım ne de aldattım. Bir bakkal muhasebesi bile yapamayanların topyekûn hesaplar peşine düştüğünü hayretler içinde izledim. Geleceğimin çalındığını borazan bir kanalın alt yazısından öğrendim. Paçavra bir gazetenin manşetinde terörist ilan edildim. Fakat böylesine bir zulüm görmedim. Bunu bana ne Yezit ne Nemrut, kimse gösteremedi. Sizler gösterdiniz ama Allah gani gani razı olsun hepinizden. En büyüğünüzden en küçüğünüze tek bir ferdinizi es geçmeyene dek razı olsun zulmünüzden (!).


Dedim ya, tarih 16.01.2022 diye, ben bugün bir toplumun yaşayan bir leş olduğunu gördüm. Bedenen ayakta, ruhen musallayı boylamış bir toplum. Ben bugün bir babanın feryadını duyurma çabasının "telefonlar cebe" denerek örtbas edilişini izledim. Elime bir megafon alıp var gücümle bağırmak istedim. Korkmayın, henüz on altısında ölüme sürüklenen bir çocuğun hesabını sormak sizi hain yapmaz, yalnızca insan yapar. Kaldı ki bir hainin size hain demesiyle hain olmazsınız. Bu sadece bir hainin hedef saptırmasıdır. Yavuz hırsızın ev sahibini bastırmasıdır. Kaldı ki kavramların bu denli içinin boşaltıldığı bir devirde etiketlenme korkusu gaflettendir. Bir imzayla terörist addedilmenin işten bile olmadığı şu günlerde yaftalanmaktan korkmamalı insan. Aç açıkta kalırız diye de korkmamalı. Kuru ekmek bile yeter nasılsa, çay simit hesabına sıkışırız gene, çiftçinin mahsulünü cebindeki telefona denk sayarız. Yeryüzündekileri ayırdığımız gibi yeraltındakileri de parça pinçik ederiz. Her cenazede ağlamayız, bazılarında göbek atarız belki. Sağdan ve soldan yok oluşumuzu izleriz afiyetle. Yediğimiz onca kazığın üzerine bir yenisini daha ekler ve onursuz birer yağ tulumu olarak idame ettiririz yaşantımızı.


Tarih 17.01.2022. Ben bugün de üzüntümü dile getirip tenkit ve yakarış dışında bir şey yapmadım. Gene insanı insanlıktan çıkaran bu çağ dışı zihniyetin galibiyetini izledim. Güzel günlere olan inancımı yitirdim. Güzel günler göreceğiz çocuklar diyen Nazım'a sadece günümüzü göreceğiz demek istedim. Gene Tezer Özlü’ye hak verip "Burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi." sözünü yineledim. Bugünün tarihi 17.01.2022. İnsanlığın bittiğini vasat bir yazarın kalemiyle iliştiren gün bugün. Bahadır gibi nicelerinin bahçelerinin baharı görmeden solduğu gün bugün. Yani artık dökülen yaprakların ne önemi var, ha ağaçtan düşmüş ha takvimden. Ömürden giden de varsın gitsin zaten. Ölümden öte köy yok sözüne hiç bu kadar anlam yüklememiştim. Şimdi ise bunu iliklerimde yaşıyorum. Ben şimdi ölümü koynumda yaşatıyorum. Yılanların öğünü de hiç oluyor koynumdaki ecel yüzünden.


Tarih 17.01.2022. Bugünü de gördük ya, artık baharla zemheri aynı bize. Bunu da yaşadık ya, bunu da yaşattık ya da bunu da çekirdek kola eşliğinde izledik ya… Bundan sonra bize yapılanların hepsi mübah, yapılan ne varsa müstahaktır bize. Tarih 17.01.2022. Bugün bir babanın feryadı hala kulaklarımı çınlatıyor. Bundan böyle tarihin ne olduğunun bi önemi var mı? Lanet yağsın tüm takvimlere ve gene lanet yağsın tüm kahramanlık yahut hainliği kaydetmiş tüm o tarihi karelere...