Yıkılmadan, tökezlemeden

mitralyözlü pusuların arasında,

otogar telaşlarının ortasında

bir çiçeğin kokusunu duyanlar

baharın kokusunu çıkaracaktır

kara kışın içinden.


Otobüs lambalarının, heybetli binaların,

havası metruk gökdelenlerin, sorgu odası floresanlarının içinde

ay ışığının şavkını seçiyor gözlerim.

Gülü tutar gözüküp

tek işi diken batırmak olanlar,

yârin boynunu saran atkının

kudretini düş bile edemeyenler

çiçeklerin arasında göremezler

baharın kokusunu ve kuşların cıvıltısını.


Külümü karıştırıyorum

otobüs yolculuklarının rahatsız koltuklarında

külümü karıştırdıkça seni buluyorum

boynundan yayılan o şey, ki koku denmez ona ter kokusu dolu otobüsü dolduruyor

ve kokuyu görmesini bilenler

bir kışın Ankara'sında baharı kokluyor.


Öyle bir yere geldik ki seninle

boş kaldı sözlüğümüzde

kötülüğün, hüznün, acının karşılığı,

yüreğinin çarpıntısı

ve gümbür gümbür yayılan kokusu boynunun

ayakta durmanın, isyanın eş anlamlısı artık.

Artık bahar kıskanıyor seni

ve gök yırtılmayı bekliyor

cemrenin toprağa düştüğü ilk yerde.