i.

Uyanıyorum. Daha doğrusu, bahar uyandırıyor. Kaldırıyor ve uzun bir yolun başına bırakıyor beni. Bahar yeniden var olmanın taze kokusunu toprağımdan çekmeden ondan maksimum faydayı alabilmek için hızlı hızlı yürüyorum. Kalbim ve beynim birbirine savaş açmıyor, doğru yoldayım. Günün o ilk ışığını tüm coğrafyalarımda hissedene kadar yürüyeceğim. Geçtiğim her yere bırakacağım baharın tohumlarını. Yürürken havadaki sessiz coşkuyu içime çekmeye çalışıyorum. Dinginim, belki fazla. Konuşmuyor, dinliyorum. Doğru şeyi doğru ağızdan doğru zamanda dinlemeyi öğreniyorum. Görmeyi hatırlıyorum. Henüz yaşamıyor, tekrar yaşamaya hazırlanıyorum. Toprağın fidana dönüşü. Saf, el değmemiş duygularla baş başa olduğum yolda ilerlerken esas yaşamanın bu olduğundan haberim yok. 


ii.

Güneş bana çok iyi geliyor. Tertemiz bir enerji halkasının içindeyim. Her şeyin farkında, her şeyin bizzat içindeyim. Kendi hayatımın izleyicisi değilim. Üretiyorum, ki bu çok önemli. Benmerkezcilikten uzaklaşmış, çevreyle bütünleşmişim. Sınırları zorlamıyorum, güvenli alanımdan çıkmıyorum. Bu konfor henüz sıkıcı gelmiyor. İnsanların gözünün içine bakıyorum, onları keşfetmekten keyif duyuyorum. Seviyor ve seviliyorum. Güneşin cayır cayır ısıttığı suda, ciğerlerimi doldura doldura yüzerken ferahlıyorum. Yaşamaya başlamışım işte. Omzumda kelebekler... Yazın kavurucu sıcağı tenimde ışıldarken kendim olmanın koşulsuz huzuru içindeyim.

Gökyüzüne bakıyorum, kuşlar ağaçlarıma konuyor.


iii.

Gürültülü bir karmaşa. Dinginlikten eser yok. Sağanak yağmurda bir başıma şemsiyesiz yürüyorum. Rüzgarı sürekli farklı bir yerden alıyor; biraz orada, biraz burada kayboluyorum. Hepsini kendi üzerimde topladığımda ortaya çıkan insanı beğenmediğim için çeşitli personalarım var. Zihnim bulanık. Görmeyi bırakmışım. Yeri iterek yürüdüğüm yolda yine de kayıyorum. Öte yandan, çetrefilli yollardan hoşlanır bir haldeyim. Yaşadığımın ne olduğunu bilmiyorum. Dönüşüm? Belki kayboluş. Ama bir şekilde ondan hoşlanıyorum. Diş ağrısına benzeyen zevkli bir duygu... Benliğimden uzaklaştığımda deneyimlediğim hayat hoşuma gitmeye başlıyor. Tutkuluyum, heyecanlıyım, cesaretim var. Huzur ise günlük hayatımda karşılığı olmayan bir kelime oluvermiş. Duyguyu andıran kısa süreli hislerle yetiniyorum, gerçek duygular yok olmaya başlamış. Hiç tatmadığım hisleri tadıyor olmanın sersemliğiyle yaşadığımı hayat zannetmeye başlıyorum. Mutlu olduğumu sanıyorum, olmalıyım. Böyle mutlu olunacağına kendimi ikna etmek için her şeyi yapıyorum.

Kuşlar kaçışıyor.


iv.

Kar, kış ve kıyamet. Kendimle aramdaki mesafe arttıkça kontrolü geri dönülmez biçimde kaybettiğimi hissediyorum. Nereye gittiğimi bilmeme hissi artık hoşuma gitmiyor. Uçarılığın modası geçmiş. Kimseyi sevmiyorum, kimse beni sevmiyor. Hava buz gibi, ben buz gibiyim. Önümdeki buzlu yol yüzlerce parçaya bölünmüş. Gökyüzüne bakamıyorum, bedenim dik durmuyor, öz güvenimi yitirmişim. Değerli olanın farkına vardıkça bataklığıma gömülüyorum. Omzumda ne güneş ne kelebek; omzumda geçen zamanın izi. Fidanın toprağa dönüşü. Ne ara "her şey için çok geç"in eşiğine gelmişim? Yaşamak istemiştim; görmek, dokunmak, hissetmek. Yaşanınca tükenir, bilmeliydim. Şimdi eskisi gibi kendi kanıma giremiyorum. Önüme geldiğinde gözümü kaçırdığım devasa farkındalıktan artık kaçamıyorum. Baktığım her yerde. Başka herkese ve her şeye yabancıyım. Doğanın soluk beyaz örtüsünde yalnızca ben ve o yatıyoruz. Miadımı doldurmuşum.

Dalına kuş konmayan bir ağacım artık. Bahar geliyor, benden alınanı tahsilat yapar gibi kendime geri getirmenin vakti gelmiş. Tekrar uyku vakti.