POOH KÖŞESİNDEKİ EV: Alan Alexander Milne'nin kurguladığı bir karakterle, bu karakterin hikâyesinin anlatıldığı kitap, yazarın oğlu olan Christopher Robin'in (1920-1996) dört-altı yaşlarındayken sahip olduğu oyuncak ayısından esinlenerek kaleme alındı.

Kitap, Yüz Hektar Ormanı'nda yaşayan Ayı Winnie, küçük korkak Piglet, zıp zıp kaplan Tigger, bahçıvan titiz Tavşan ve uyuşuk Eeyore'un hikâyeleri üzerine kuruludur.


Volkan: Bugünkü konumuz bir çocuk kitabı: Pooh Köşesindeki Ev. Yani Winnie The Pooh’yu konuşacağız. Küçük Kara Balık ile Küçük Prens kitaplarının yazarlarını, dolaylı yahut doğrudan etkilediğini bildiğimiz her iki dünya savaşı; Winnie The Pooh’nun yazarını da etkilemiş. Aslında Winnie The Pooh her iki kitaptan da önce yayınlanmış. Kitabın anlaşılabilmesi için kitaptaki olayların nelere karşılık geldiğine, karakterlerin iz düşümüne bakılması gerekiyor.


Yazarımız 1882 yılında Londra’da dünyaya geliyor. Yalnız geçen eğitim hayatının ardından, I. Dünya Savaşı baş gösteriyor. Yazarımız Milne, o sıralarda yaşadığı Paris’ten İngiltere’ye geliyor. Askerlik kaydını takiben cepheye gitmek üzere uçağa biniyor. Kısa bir süre geçtikten sonra, henüz cepheye varamadan hastalanıp erken terhis alıyor. Ülkesine döner dönmez savaş karşıtı yazılar yazmaya başlıyor. İlk görüşte bu durum tutarsız gibi gözükse de somut duruma bakınca savaşa katılmayanların işsiz kaldığını görürüz. Dolayısıyla askerlik neredeyse zorunlu. Bunun yanında bir de vatan haini ilan edilme tehlikesi de söz konusu. Kısa bir süre sonra da oğlu Christopher Robin doğuyor ki bunun yazarın hayatına tümüyle etki edecek bir değişiklik olduğunu söyleyebiliriz. İşte bizim hikayemiz tam olarak burada başlıyor. Dünyaya gelen bu bebeğin, Winnie The Pooh’nun başkarakterlerinden olan Christopher Robin için, yazara ilham verdiği tahmin ediliyor. Oysa asıl hikâye bu değil. Asıl hikâye; kitaba ismini veren Winnie The Pooh karakteriyle beraber onun arkadaşları Piglet, Tavşan, Tigger, Eeyore, Owl ile Kanga’da yatıyor.

 

Asya: Bir de kitapta da filmde de çok az bahsedilen bir kötü karakter var: “Fiy.” Ormanı ele geçirmeye çalışıyor. Pooh ile arkadaşları ondan korkuyorlar fakat bu karakterden pek fazla söz edilmiyor.

 

Volkan: Filmin içeriğini sana birazdan soracağım ama şunu söyleyeyim, kitabın iç kısmına geçtiğimizde karşılaştığımız sözde hikayeye göre Christopher Robin’in peluş oyuncak hayvanları var. Yazarın, A. A. Milne’nin, kitap karakterleri için bu oyuncaklardan ilham aldığı düşünülüyor. Ancak kitabın arkasında çok ciddi bir dram yatıyor. Şöyle ki her şey bir ayı ile başlıyor. I. Dünya Savaşı öncesinde Kanada’da yaşayan bir İngiliz askeri, bir gün kışlasına dönerken bir ayı yavrusu ile karşılaşıyor. Bu yavru, bizim askerin arkadaşının av esnasında öldürdüğü ayının yanında bulunuyor. Bizim asker de bu ayı yavrusunu arkadaşından satın alıp onunla kışlanın içinde yaşamaya başlıyor. Aynı dönemde I. Dünya Savaşı başlıyor. Asker, savaşın üç dört ay süreceği yanılgısına kapılıyor. Bu nedenle de Kanada’da değil, doğduğu ülke olan İngiltere’deki hayvanat bahçesine işi bitine kadar bırakmaya karar veriyor. Bu sırada ayı, insanları sevmeye başlıyor. Derken savaş uzuyor. Subay olarak görevli askerimiz vakit buldukça ayıyı ziyarete geliyor. Savaş bitip nihayet temelli döndüğünde de ayıyı geri almak istiyor fakat hayvanat bahçesi yönetimi buna müsaade etmiyor. Subay da “Bakacaksanız önemli değil.” diyerek bu durumu kabulleniyor. Bunlar yaşanırken, yazarımız Milne’nin oğlu Christopher Robin, hayvanat bahçesi gezilerinden birinde bu ayıyı görüyor ve ondan çok etkileniyor. O kadar ki, onu yanında eve götürmek istiyor. Tabii böyle bir şey mümkün olamayacağından, Milne, çocuğuna başta sözünü ettiğimiz peluş oyuncak ayıyı alıyor. Ancak burada unutulmaması gereken nokta, devamlı yazım-çizim işleriyle uğraşmakta olan Milne’nin, meşguliyetinden ötürü, her ne kadar kendisini çok sevse de Christopher Robin’e yeterince vakit ayıramıyor olması… Bunun yanında, yine aynı dönemlerde Milne, sürekli olarak gazetedeki öyküsü için yeni bir karakter arayışında olmasına rağmen bulamıyor. Buraya kadar normal ilerleyen hikâye, bu noktadan sonra anormallikler göstermeye başlıyor.

 

Asya: Evet, bunu Milne’nin ürettiği karakterlerin hepsinde görebiliyoruz: Biri hiperaktif, biri çok unutkan, diğeri ise her şeyden korkuyor. Bir diğeri sürekli felsefe yapıyor ama aynı zamanda yemek yemekten başka hiçbir şey düşünmüyor. Çocuk karakterse, aslında asosyal ama hayvanlarla yaşıyor. Yani, insanlarla sosyalleşmesi yok denecek kadar az. Tüm bunlar bir trajediyi işaret ediyor.

 

Volkan: Yazarın kendi çocuğu da kendi isteğiyle çatı katından çıkmıyor, anne-baba şefkati istiyor. Onlar ise sürekli çalışmaktan çocuklarına bir türlü vakit ayıramıyorlar.

 

Asya: Bence bu durum yavaş yavaş gerçekleşen kentleşmenin beraberinde getirdiği sorunlardan biri olan, ailelerin ve özellikle çocukların yaşadığı sıkışmışlığı gösteriyor. Burada sözünü ettiğim 1900’lerin başlarında yaşanan trajediler. Bu da çocukta ciddi travmalar oluşturmaya başlıyor. İletişime geçtiği tek kişi dadısı. Babası bu durumun farkına vardığından kitap karakterlerine de bunu yansıtmaya başlıyor.

 

Volkan: Evet, haklısın. Hatta I. Dünya Savaşı’nın yarattığı travmalar ile bu son tablo birleştiğinde Christopher Robin bir itirafta bulunuyor: “Ben,” diyor, “Üç yaşına gelince babam da üç yaşına geliyor. On yaşına gelince babam da geliyor. O yüzden elli yaşına gelmekten çok korkuyorum.” Çocuk büyüyene, hatta babası ölene kadar bu travmayı atlatamıyor.

 

Asya: Şöyle kötü bir anısı da var: Babasının, kendisi olmadığında hikâye anlatıp kayıtlar tutması için aldığı bir gramofon var. Christopher Robin bu aleti yurda gittiği zamanlar yanında götürmüş. Arkadaşları eğlenmek için gramofonu Christopher’ın elinden zorla alarak kayıtlarını dinliyorlar. Aleti bıraktıklarında, Christopher öyle çok sinirleniyor ki gramofonu parçalıyor. Aradan yıllar geçip de Milne öldüğünde dahi, Christopher Robin, babasından kalan mirası kabul etmiyor. Annesi ile çok az görüşüyor, sadece eskiden olduğu gibi dadısıyla iletişim halinde oluyor. Disney’den annesine teklif gelince, “oğluna bırakmak için” teklifi kabul ediyor ama oğlu milyon dolarlık mirası yine kabul etmiyor.  

 

Volkan: Bu biyografileri okumak çok önemli; özellikle okuduğumuz yazarlara ait olanları. Gerçekten kitap hakkında oldukça detaylı bilgiler veriyor. Biyografisini okumadığımız bir yazarın kitabını okuduğumuzda daha farklı duygular yaşıyoruz ama yazarı tanıdığımızda kitaplarına bakışımız da önemli ölçüde değişiyor. Ben bunu sıklıkla yaşıyorum. Hatta çok normal bir kitapmış gibi gelen; “Aa, işte bu hikâye!” dediğimiz kitap, bir anda benim için çok değerli oluyor. Yazarın geçmişine dair bilgiyle, o kitaba ait süreçler uzun bir hayata yayılıyor sanki.

 

Asya: Bunlar dışında “saat 11” vurgusuyla “Deprem mi oldu?” gibi, kitapta sorular var. Acaba bunlar savaştan dolayı yazarda bıraktığı hissiyat mı? Mesela, Goodbye Christopher Robin filminde de savaş sırasında yaşadıklarının yazarda çok derin etkiler bıraktığını görüyoruz. “Savaşlar artık niye bitmiyor?” diye sorular soruyor ve “Yaşadığımız en büyük savaş…” diye de ekliyordu filmde. Bu kitabı böyle duygularla yazdığını düşünüyorum. Bu durumu da ailesiyle beraber çocuğuna da yansıtmış görünen o ki…

 

Volkan: Konu gelmişken, filmlerden bahseder misin?

 

Asya: Tabii; Goodbye Christopher Robin ile Christopher Robin adında iki film izledim. İlk film olan Goodbye Christopher Robin, Christopher’ın çocukluk sürecini anlatıyor. Yazar, cepheye gitmesiyle beraber sözünü ettiğimiz süreçlerden geçiyor. Christopher Robin’in doğumundan sonra; savaşta görüp yaşadığı şeylerden ötürü, gazete için çıkartmak zorunda olduğu karakteri bir türlü bulamıyor. Fakat senin dediğinden farklı bir şey var; yazarımız Milne, kısa süre için de olsa cephede yer almış. Parçalanmış uzuvlarıyla savaşanların yanında bir köşede ölmüş askerler var; bu askerlerin üzerindeki kurtçuklar ile üstünde uçuşan karasinekler… Bunlardan dolayı her patlama veya sinek sesi duyduğunda buhran yaşayan Milne, yazmaya da odaklanamaz oluyor. Bir süre geçtikten sonra, ailesi ile birlikte şehir hayatını terk ederek doğal yaşamın olduğu bir yere taşınıyor. Milne bu defa orada yazmaya başlıyor.

 

Volkan: Peki, Robin’in dadısı ile ilişkisi nasıl yansıtılmış?

 

Asya: Onu çok seviyor ve bana kalırsa Christopher Robin’in üzerinde dadının da oldukça büyük bir etkisi var. Dadısı ona daima hikayeler anlatıyor. Sonra Robin; Pooh Köşesindeki Ev kitabındaki, sözünü ettiğimiz karakterlerin ortaya çıkışına ilham olan bu peluş oyuncaklarla bütün gün oyun oynuyor.

 

Volkan: Buraya kadar anlattıklarında ilginç olan, taşınma haricinde babasının Robin’in hayatında hiçbir etkisinin olmaması.

 

Asya: Evet… Bende oraya gelecektim. Bir süre sonra Milne, şehirden uzakta olmanın kazandırdığı vakit sayesinde, nihayet çocuğuyla yakınlaşmaya başlıyor. Dadısı, kendi annesi hasta olduğu için iki hafta kadar evden uzakta kalıyor. Bu sırada, Milne ile tartıştıkları için eşi de evde değil. Dolayısıyla baba oğul baş başalar. Christopher Robin, hikayede de “yüz hektarlık alan” olarak geçen yerde oyun oynamaya başlıyor. Milne, Christopher Robin’in peluş oyuncaklarıyla oynadığı oyunu terk edip bunu yazmaya karar veriyor. Fakat çocuk bu durumdan oldukça kötü etkilenmeye başlıyor. Çünkü Christopher Robin, artık kendi benliğiyle değil de kitaptaki varlığı ile tanınmaya başlıyor.

 

Volkan: Babası için de aynı şey geçerli. Bir tanıtıma çağrıldığında, burada kendisinin hiçbir unvanı kullanılmıyor. En sonunda kendisine “Christopher Robin’in babası” olarak sesleniliyor.

 

Asya: Zaten filmde daha çok babasının buhranlarına yer veriliyor. Senin anlattığın kitaptaki bölümlerde ise Christopher Robin’in buhranlarından izler var. Çocuk, çok kötü etkilenmeye başlıyor ama babasının onunla ilgilenip ona değer vermeye başladığını görünce çok akıllıca davranıyor. Acı çekmesine rağmen sesini çıkarmıyor. Dadısı da bu durumu fark ediyor. Bir müddet sonra farklı yerlerden mektuplar almaya başlıyor. Küçük bir çocuk olarak yüzlerce, binlerce mektuba cevap vermesi programlara katılıp telefon konuşmaları yapması gerekiyor. Film de bu doğrultuda ilerliyor. Karşımızda babasından daha olgun bir çocuk var.

 

Volkan: Hep küçüklüğünden mi bahsedilmiş Robin’in?

 

Asya: Hayır, sonunda Christopher Robin, büyüyüp yatılı okula gidiyor. Konuştuğumuz durumlara benzer şeyler yaşanıyor. Dışlanmalarla, dalga geçilmelerle geçen bir okul hayatı olmuş ama çok da detay verilmediğini görüyoruz. Hatta karşımıza, okulda merdivenlerden her iteklenerek düşürüldüğünde biraz daha büyüyor olarak çıkıyor.

 

Volkan: Böyle bir metafor kullanılmış yani…

 

Asya: Evet. Nihayet yatılı okuldan mezun oluyor. Askere gitmek istiyor fakat orduya kabul edilmiyor. Bu defa, babasına çok sert bir şekilde, “Sen tanınan birisin. Beni askere göndermen gerekiyor!” diye çıkışıyor. O dönem, aralarındaki bağ yeninden zayıflamış. Annesiyle babası, her ne kadar istemeseler de askere gitmesine razı olup onu gönderiyorlar. Bir süre sonra ellerine geçen bir mektupla; Christopher Robin’in öldüğü veya kaybolduğu bildiriliyor. Aile bu duruma üzülüyor tabii ki, ama Christopher Robin bir akşamüzeri askerden dönüyor. Çokça duygulandım bu sahnede. Ailesine sarılırken film bitiyor. Bu film, konuştuğumuz hayat hikayesine paralel olarak ilerliyor elbette ama film olduğu için kurguda bazı sapmalar söz konusu. Buna rağmen film güzeldi. Ben kendi adıma oldukça etkilendim; özellikle de babasının savaş hakkındaki düşüncelerinden. Hatta Winnie the Pooh’yu yazmadan önce savaş karşıtı bir kitap yazmak istediğini de anlıyoruz.

 

Volkan: Ki yazmış zaten…

 

Asya: Yayınlanmamış sanırım.

 

Volkan: Hayır, yayınlanmış fakat pek popüler değil.

 

Asya: Filmde bu konuda detay verilmemiş. Bir de Goodbye Christopher Robin adında ikinci bir film var. Merak edenler buna da bakabilirler. Disney yapımı olan bu filmde, Christopher Robin’i büyümüş olarak görüyoruz. Şehre taşınıp bir şirkette müdür olmuş. Bir de küçük bir kız çocuğu var. Köyde bırakıp geldiği Pooh ile arkadaşları, bir şekilde Christopher Robin’e ulaşmanın yolunu bulmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla bu ikinci filmde, ilkine kıyasla eğlencenin daha ön planda olduğunu söyleyebiliriz.

 

Volkan: Peki, başta biraz bahsettik ama biraz daha açmak adına kitaptaki karakterler hakkında ne düşünüyorsun? Christopher Robin’i çok detaylı konuştuk ama mesela Pooh hakkında ne düşünüyorsun? Ya da Piglet?

 

Asya: Bana kalırsa biraz Christopher Robin’den, biraz da Milne’den parçalar var karakterlerde. Tabii Christopher Robin’i oyun oynarken gözlemleyen babası, kitap üzerinde oynamalar yapıyor mu bilmiyorum. Ama Christopher Robin, dadısının etkisinde kalıyor oyun oynarken. Bunun yanı sıra, babasının kötümser bakış açısının da karakterlere fazlasıyla yansımış olduğunu görüyoruz. Mesela, “kıt kafa” olması filmde de geçiyor… Pooh’ya çok kızıyor; “Sen çok kıt kafalısın!” diye. Aradan biraz zaman geçtikten sonra, Pooh da kendi kendine kıt kafalı olduğunu söylemeye başlıyor. Yine bir müddet sonra, bu kez Christopher Robin kendi kendine “Ben ne kadar kıt kafalıyım!” diyor.

 

Volkan: Öyle diyor ama birçok yerde felsefe yapıyor resmen.

 

Asya: Ama bu ifadeler bence Christopher Robin’in oyun oynarken söylediği kendi düşünceleri. Çünkü onun söylediklerine çok yakın.

 

Volkan: Ben hiçbir şekilde çocuğundan esinlendiğini düşünmüyorum Milne’nin. Yalnızca karakteri yaratırken izleyip ondan ilham almıştır. Bunun haricinde karakterlerin hiçbir özelliğinin çocukla ilgisi yok bana kalırsa. Christopher’ın bile bence alakası yok. Milne’nin kendi düşünceleri olabilir bunlar.

 

Asya: Evet, bu dediğin de doğru olabilir tabii. Çünkü filmde de buna benzer şeyler söylüyor. Sürekli kendisini sorguluyor; savaşı, köleliği, kötü hayatı, insanların ezilmesini… Dolayısıyla, dediğin gibi, karakterlerin özellikleri yazarın kendi düşünceleri ile benzerlik taşıyor. Ayrıca, kitaptaki 10 farklı bölümde birbirinden farklı çözümler var. Her bölümde iki üç farklı karakter, yaşanan olaylara karşı çözüm bulmaya çalışıyor. Sorular sorup bu sorulara yanıt arıyorlar. Kimi zaman da bu sorular cevapsız kalıyor. Dolayısıyla, bence çocukların okuyabileceği önemli kitaplardan biri.

 


Not: Kitapların hangi sosyoekonomik koşullar altında yazıldığını merak ediyoruz; araştırıyoruz, okuyoruz. “Kitapdedektifiyiz” adıyla, bir buçuk yılı aşkın süredir devam ettirdiğimiz video (YouTube) ile podcast serilerinde, edebiyat ve yazın tarihi üzerine bildiklerimizi yorumlayarak paylaşıyoruz.