yutturulamaz dünyaya benden büyük şey

dinle, baldıran


alnımın hizasında parlar morfinler

pisliğime bulanır kimya

karışırım kokusuna isin

geçecek diyorken

kafamda zerk edilen her renk, ses, isim;

durduk yere yankılandı

çünkü gölgemin üstüne düştüm


dünyanın içine kök salarak yeşermek

nasıl bir utançsa

fezaya imgesiz bir özgürlükle uçmak

öyle bir çalımdır

erdemli çiçek, değil saksıda açan

duvar dibinde solandır

kim demiş kuşlar neşeyle öter

hem yalan hem dolandır

adını sevdiğim her şey için bir adım attım

saydım saydım bedel bitmedi

dilimde biten tüylerin üstüne üşüştüm


inanmak bilmekten evladır

inanmamayı bilmek ah ne büyük beladır

envai organla anlatılabilenken yara

seçtim seçtim sonu gelmedi

ben bugün serçe parmağımdan düştüm


gözüm gördü ben anladım

irin aktı can oldu

rüzgâr esti kol oldu

bıçak dildi; duymak sese yol oldu

toprak geldi çamur kaldı

yürümek ona son oldu

ekmek kurudu, çok oldu

fakir kaldı umutsuz

kursak hevese ev oldu

hangi tarafından yansa ıslak kaldı

insanlık

ki tutsak, yontulmaz bu kanın köşeleri

ağzım durdu ben ağladım

sustum sustum sesim çıkmadı

yüzümde yetişen asıklıkla gülüştüm


kötülüğü bilge

çamuru gölge kıldım

saçtım güneşin yüzüne

ışık söndü

ve geceyi gölgeden ben yarattım


bak, dedim baldıran, adın güzel, ey zehir

balın aktını andıran

tenin vurur boynumu

rüyadan uyandırmak için ıstıraba daldıran

ezdim geçtim sana geldim

koştum koştum sona geldim

gel, dedim gözümün kovuğunda seveyim seni

ama kabul et, en büyük benim

dünyayı en çok kandıran