bu bizim toplumsal çaresizliğimiz

hani pencere kenarı gözyaşları gibi

herkesten saklanan

hani bir dünya ağrısı

tahammülü zorlayan

yaraları kabukken soyulan, soyuldukça kanayan

bu bizim bireysel çaresizliğimiz

hani bir sevgiden ıslah olamamış

koşulsuz aşkın yürek doyurmadığı

o helecanlı ellerin kavuşamadığı hani

sarılmaların koparabildiği bağlarmış

yazarın dediği gibi hani

bizim burjuva duyarlığımız 

inandırıcılığını evvelden yitirmiş bir hikayenin anti-kahramanlarıymışız

alınmış ah’ların yarattığı bir yolda

düşmüşüz, kalkmışız, kanamışız

bir başkasının ah’ının kurbanı

bir başkasının gözlerinin düşmanı olmuşuz


bu bizim çaresizliğimiz yok mu arkadaş…

hani hiç geçmeyeceğini bile bile…

onun sokağı olmadığını, senin sokağının ona çıkmadığını bile bile…

yine de pencerede beklemek gibi

boşa sulamak hani solmuş saksıları

çiçeğinin toprağı olmadığını görmek gibi


bu bizim, gönül çaresizliğimiz

telsiz duvaksız gelin olmuşuz

çalgısız çengisiz bir düğünde

gelinin ağlamadığı, kınaların yakılmadığı, yalnızlığın çaresiz gecesinde…

dakikalar geçmiyor

sızılar dinmiyor

bu sineyi, bu duvarı yırtmak, dökmek, boşaltmak istiyoruz

ne hali varsa görsün, başkasına bela olsun diye

bu bizim çaresizliğimiz, izin vermiyor