Gerçekten daha gerçek olan bir şey var mıdır?

Evet, vardır: Masal

(Nicos Kazancakis)

Bu söz zihnimizde yerini alsın.

Öncelikle alan yazında öne çıkan bazı masal tanımlarını inceleyelim.      

Kenneth W. Clark eşi Mary W. Clark tarafından hazırlanan ortak çalışmada masal "Olağanüstü karakterlerin ve yaratıkların gerçeküstü dünyasında şöhret ve talih kazanan sıradan kahramanları, olağanüstülükleri içine alan nesirlerdir." biçiminde tanımlanmış.

Pertev Naili Boratav ise bu türü "Nesirle söylenmiş, tamamıyla hayal ürünü gerçekle ilgisiz ve anlattıklarına inandırmak iddiası olmayan kısa anlatı." olarak değerlendirmiş. 

Üzerine benzer birçok söz söylenmiş, tanım yapılmış, sözlü geleneğin canlı türü olan bu anlatılar; çağdan çağa, ülkeden ülkeye en çok yayılan yaratmalar haline gelmiş.

Okuyucunun hayal dünyasını geliştiren, görünen dünyanın uzağında varsıl bir düş olanağı sağlayan bu ürünlerin dil gelişime katkısı da yadsınamaz. Salık verdiği ana ileti iyiye, doğruya yönlendirme amacı taşısa da kaş yaparken göz çıkardığı durumlar da apaçık ortada.

Yazının başında yer verilen söze yeniden dönüp masallar ile toplum gerçekliği arasında kuşkusuz bir bağ olduğunu vurgulayalım.

Bu türün en önemli kitlesi "çocuk"tur.

Çocuk, kişidir. Tamamlanmaya çalışan, sürekli değişen ve gelişen dinamik bir kişi. Masal ve çocuk yan yana geldiğinde birkaç kat daha özenli olunmalıdır. Paldır küldür bir buluşma katkıdan ziyade düşün dünyasına yanlış iletiler sunar.

Bu yazıda özellikle "masalarda kadın" sorunsalını temele alıp bilindik dört masal üzerinden birkaç örnek görelim.

Rapunzel: Uzun ve sırma saçlı, güzeller güzeli, ipek sesli, dünyadan koparılıp kaleye hapsedilmiş bir kadın. Annesi: iradesiz, karar veremeyen, boyun eğen biri. Büyücü: Her masalda olduğu gibi bu masalda da taş kalpli, korkutucu, kötü ve çirkin bir kadın. Kalede hapis hayatı yaşayan, güçsüz ve koşullarına boyun eğen prenses ayakları üzerinde duramaz, var olabilmek için prense ihtiyaç duyar. Kurtarıcı prens -yakışıklı olmak koşuluyla- seçer onu, âşık olur ona ve kızı alır.

 Kırmızı Başlıklı Kız evden annesinin "Yoldan sağa sola sapayım deme." uyarısıyla çıkar. Yoldan ayrılır ayrılmaya ama başına gelenlerden sonra "Bir daha doğru yoldan ayrılmak, sağa sola sapmak mı? Allah göstermesin." deyip dersini almıştır.

Kızlar, yoldan sapın! Yolda sizi hep doğrular, iyiler bulmayacak. Kurtlarla savaşmanız, zorluklarla başa çıkmanız gerekecek. Kaldırın başınızı, aşın sizin için çizilen sınırları. Günün sonunda sizi var edenin, sizi siz yapanın insanlardan geriye kalanınız olduğunu anlayacaksınız. Yepyeni, rengarenk yollarınız olsun. Güneşi de selamlayın geceyi de. 

 Külkedisi: İyi kalpli, dürüst, güzel bir kadın. Annesinden almış olsa gerek bu yönlerini. Babası bir o kadar pasif ve kötü. 

Üvey anne: Erkeği kolay kandıran, pasif kılan, kötü kadındır. Üvey kız kardeşler ise dalkavuk, hain, kalpleri çirkin olarak tanımlanır. Bir de prens var ki... Kadınların peşinden koştuğu, güçlü, daima seçen tarafta. Ne demiş atalar: "Kızı gönlüne bırakırsan ya davulcuya varır ya zurnacıya. Kadının seçim yapacak hâli yok ya. Prens, evleneceği kadını seçsin diye şenlik düzenlenir, şenliğe de genç ve güzel kadınlar davet edilir. 

Bir de şu ayakkabı meselesi var. Kızlardan birinin parmağı ayakkabıya girmez annesi "Parmağını kes!" der. Diğerinin topuğu sığmaz, anne durur mu? "Topuğunu kes, nasıl olsa kraliçe olursan yayan yürümeyeceksin." der.

Masalın sonunda iki üvey kardeş vahşice cezalandırılır. 

Pamuk Prenses: annesi ölen, üvey anne ile başı dertte olan bir kızcağız. Üvey annesinin sahip olduğu özellikleri tahmin etmek güç olmamalı. Güzel ama mağrur, kibirli, kıskanç, şaşırtmayacak düzeyde kötü. Pamuk Prenses sırf kendinden güzel diye kıskanıp onu öldürtmek istiyor. Baba yine ortada yok. Eşini kaybeden erkekler yeniden evlilik yaptıklarında görünmez oluyorlar. 

Kraliçe, en güzel olabilmek için can almak istiyor. Prenses kurtulup cücelere sığınıyor sığınmasına ama onlar da temizlik, çamaşır, ev işleri yapması koşuluyla yanlarında kalmasına izin veriyor.

Prensesin yaşadığını öğrenen kraliçe türlü oyunlarla yaşamına son vermek istiyor. Hatalarından ders almayan, saf, kolay kandırılan prenses her seferinde oyuna geliyor. Masal bu ya; ileri görüşlü, kurtarıcı, güçlü, seçen, yöneten, karar veren bir prens çıkıyor karşısına. Ölü bir bedeni seviyor. Sonunda onlar muradına ererken üvey anne eziyet edilerek öldürülüyor.

Siz masalları hâlâ masum, saf bulabilecek misiniz? Ben bulamıyorum. Çocukların ruhunu beslemek, hayallerini süslemek buysa yanlış yoldayız!  

Ataerkil zihniyeti destekleyen ve pekiştiren hiçbir olgu kabul edilebilir değildir. Masalların değişime en açık tür olduğu unutulmamalıdır. Melek Özlem Sezer tarafından ortaya atılan "karşı masal" üzerine çalışmalar hızlanmalı ve artırılmalı. Masallar olduğu gibi değil, çağın ihtiyaçlarına, beklentilerine uygun biçimde düzenlenerek çocuk okuyucuyla buluşmalıdır.