12. Söylenmiş Bir Yalan


Polis memuru A.B. başta gerçekten sadece kadının peşindeydi. Onu takip etme görevi verilmişti. Ve herhangi bir büyü ya da fal gibi insanları aldatmaya yönelik bir faaliyetinde suçüstü yakalanması isteniyordu. Kadın hakkında karakola çok fazla şikayet gelmişti. Ve emniyet müdürlüğü de bu kadını takibe almıştı. Polis A.B. kadının girip bir daha çıkmadığı evi uzun süre dışardan gözlemledi. Eve girip çıkanları, nasıl girip nasıl çıktıklarına kadar en ince ayrıntısıyla uzaktan inceledi. Temiz girenlerin toz toprak içinde çıkması ile neler olabileceğini tahmin etti. Bir keresinde de eve gizlice kazma kürek sokulması tahminini doğruladı. Bunu üstlerine bildirdi. Bağlı olduğu müdürlüğün amiri, sadece ne yapıp edip aralarına katılmasını ve sürekli haber getirmesini istedi. Polis A.B. şaşırdı. El koymak gerekmez miydi? Ama belki amirinin bir bildiği vardı ve emri yerine getirmeye karar verdi. Polis memuru A.B. devletine ve görevine çok sadık biriydi. Hazineden pay istediği yalandı. Bir tek kuruşuna dokunmaz hepsini olması gereken yere, devlete teslim ederdi. İstediği de buydu. Fakat amirinin başka planları olduğunu çok geçmeden fark etti. Ankara'ya mektup üzerine mektup yazdı. Hiçbir cevap gelmedi. Amiri tarafından sıkıştırılmaya devam etti. Ve arkadaşları sandığı profesyonel kazı ekibinin aslında amirinin adamları olduğunu öğrendi. Çünkü onlardan da tehdit alıyordu. Bunları çok daha sonraları öğrendim. Fakat yazımda kronolojiyi önemsiyorum. Sırayla gideceğim.

Polis memuru A.B. çaresizce konuyu eşine de anlattı. En son cumhurbaşkanına kadar ulaştırmaya karar vermişti. Fakat olanlar bundan sonra oldu.

Köy önce bir intihar vakasıyla sarsıldı. Fakat intihar edenin kim olduğu bilinmiyordu. Yani kimse bu adamı tanımıyordu. Hasangil ile ne işi varmış? Asıl soru buydu. Bu evde kesinlikle bir şeyler dönüyordu. İntihar etmişse neden intihar etmek için bu evi seçmişti? Ne alakası vardı?

Sabaha doğru kazı ekibinin bir cenaze ile çıkması ekibi de köyü de deliye döndürmüştü.

Gerçekten, kazı ekibinin her bir üyesi, kendi alanında kazı yaparken, yeraltında ve kapalı bir alanda olmanın verdiği etkinin büyük basıncıyla korkunç bir patlama sesi duydu. Herkes irkildi. Ve herkes sesin geldiği yere koştu. Polis memuru A.B elinde beylik bir tabanca ile kendini vurmuştu. Öyle görünüyordu. Yalnızdı. Ekibin her bir üyesi koştura koştura gelmişti. Herkesi bir dehşet kapladı. Herkes gelen fırtınanın haberini almıştı. Ama bu nasıl olurdu? Neden intihar etsindi? A.B. boynundan vurmuştu kendini. Ensesinden. Çeşme gibi kan akıyordu. Yer koyu renkli kanla kaplanmıştı. Kimse buna bir anlam veremedi. İntihar için hiçbir sebebi görünmüyordu. Herkesi büyük bir umutsuzluk kapladı. Şimdi yerde bir ceset yatarken hiçbir şeyin anlamı kalmamıştı. Cenazeyi taşıyıp hastaneye götürdüler. Artık işin içine polis de girecekti. Her şey buraya kadardı demek. Bizimkiler bu umutsuzluğu yaşarken profesyonel kazı ekibi cenaze ile ilgilenmedi ve çekip gittiler. Tüm ekip hastane önünde korku dolu bekliyordu.

- Bitti, buraya kadar.

- Polis gelir şimdi.

- İki yakamız bir araya gelmez artık.

- İki aydan fazla bir süredir uğraşıyorduk.

- Tüm emekler boşa gitti.

- Ama neden intihar etsin ki?

- Profesyonelleri gördünüz mü? Pek umurlarında olmadı.

- Onlar vurmuş olmasın?

- İntihar edecek kişi kendini ensesinden mi vurur?

- Bu işin içinde başka bir iş var.

- Adamda hiçbir tuhaflık yoktu.

- Gayet heyecanlı görünüyordu.

- İntihar edecek birine benzemiyordu.

Bu şekilde çaresizce kendi aralarında konuştular. Sonra cadının da olmadığını fark ettiler. Kadın bir daha da hiç görünmedi.

Hepsi umutsuz ve korku doluydu. Yalnız İsmail öfkeliydi.

Polis geldi. Hepsinin ifadesi tek tek alındı. Gerçekleri söylemekten başka çareleri yoktu. Başları belaya girecekti. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattılar. Artık hazine de umurlarında değildi. Vurulmuş bir ceset vardı ve bu onların başlarına büyük belalar açabilirdi. Hazineyi kim önemserdi şimdi? Özgürlük hazineden daha değerliydi. Kelimelere dökmeseler de hepsi kendi içinde bunun bilincindeydi.

Olayı duyan köylüler, ama özellikle kazı ekibinin akrabaları da hastaneye koştu. Herkes kendi eşini, babasını, oğlunu merak ediyordu. Kazı ekibi de haberleri köylüden aldı. Kazı yapılan eve kalabalık ekipler gelmişti. İş makinaları, özel giyimli adamlar, uzun namlulu silahlar taşıyan sivil kıyafetli kişiler...

Benim edindiğim bilgilere göre profesyonel kazı ekibi gerçekten bir şeyler bulmuştu. Ne olduğunu kimse bilmiyor. Bundan ekibin diğer üyelerine de bahsetmediler. Bizimkiler ne bulunmuş olduğunu biliyor mu, ben de bilmiyorum. Çünkü İsmail'den başka artık kimse bunu önemsemiyordu. Diğerleri başları belaya girmeden normal yaşantılarına geri dönmek istiyorlardı sadece. Ama İsmail'e bu yeter miydi? Gerçekten evin etrafı mahşer yerine döndü. Ekipler evin etrafını kuşattı. Daha sonra inşaat duvarlarıyla etrafını sardılar. Artık dışardan evi görmek bile mümkün değildi. Alan oldukça genişti. İçeri dev makineler giriyor, ilk defa gördüğüm, özel olduğu belli olan kıyafetlerle türlü türlü insanlar geliyor ve kimseye göz açtırmıyordu. Evin etrafı bir savaş halini andırıyordu. Silahlı adamlar kimsenin gözünün yaşına bakmadan oralarda oturan köylünün bile ancak kimlik sorgusu ile evine girmesine izin veriyordu. Birkaç gün içinde çok daha özel araçlar geldi. Sinyal kesiciler, fotoğraf, video çekmeyi önlemeye yönelik araç ve kişiler karıncalar gibi çalıştı. Sadece ev değil tüm bir mahalle ve sokak ablukaya alındı ve kuş bile izinsiz uçamaz oldu. Köylü büyük bir korku yaşadı. Sürekli elektrikler kesiliyor, telefonlar çekmiyordu. Köye yerel haber grupları akın etti. Yerellerden sonra ulusala geçildi. Tüm ülkenin haberi oldu. Korkunç söylentiler dolaşmaya başladı. Herkesin dilinde ya uzay mekiği, ya Barnabas İncili ya Dakianus'un hazinesi ya Musa peygamberin mezarının bulunduğuna dair söylentiler dolandı. Ben de olay yerine gidiyor ama etrafı duvar ve çadırla kapatıldığı için hiçbir şey göremiyordum. Etrafta sivil ajanların hatta CIA ve Mossad ajanlarının cirit attığına dair haberler bile dolaşıyordu. Sosyal medyada dünyanın birçok yerinden kazı etiketiyle paylaşımlar yapılıyordu. Avrupa'dan bile Barnabas İncili'nin bulunduğunun yankıları duyuluyordu. İşin içine Vatikan'ın bile girdiğini söylediler. Doğrusu haberlerde ben de gördüm. Gerçekten Vatikan papası kazıdan haberdardı. Köye milletvekilleri, büyük siyasiler akın etmeye başladı. Ama hiçbiri duvarları, çadırları bile aşamadı. İçeriye kimseyi sokmadılar. Herkes devlet cenahından bir açıklama bekliyordu. Turizm Bakanı, önemsiz çanak çömlekler bulundu, gibi geçiştirici bir açıklama yaptı ama kimse inanmadı. Ülkenin, Hristiyan dünyasına karşı bir koz elde ettiği söylendi. Hatta buna karşılık Ayasofya'nın açıldığı ve açılışta adeta mesaj verir gibi Ayasofya'nın tepesine koca bir lahitin yansıtıldığı düşünüldü. Bizim köyde tarla süren bir motordan nereye kadar gelinmişti. Kazılar aylarca devam etti. Herkes sonucu merakla bekledi.

Bu arada ölen polis memurunun eşi emniyet müdürünü dava etti. Eşinin intihar etmediğini, öldürüldüğünü söylüyordu. Ses kayıtları, mektuplar, video çekimleri... Ne kanıt isterlerse varmış kendisinde. Kocasının tarihi eserleri devlete bırakmak istediği, müdürün ise kendi çıkarları için bunu engellediğini iddia ediyordu. Daha sonraları müdürün de çok daha büyük adamlardan emir aldığı söylendi. Ölen polise, işte bu büyük adamlar adli tıpta bile intihar raporu çıkarmışlardı. Bu olay şimdiye kadar aydınlatılmadı Belli ki aydınlatılmak istenmedi.

Söylediklerimi abartı ya da kurgu sananlara benim de kanıtlarım var. Son yazdıklarımın hepsi bir tık uzaklarında. Binlerce haber ve videoya ulaşmak mümkün. Belirttiğim kazıyı arama kısmına yazmak yeterli.