Saklanmayacağım artık.
İlk defa da olsa paylaşmaya geldim kendimi. Herkes kadar, belki eksik belki fazla. Belki kızacağım, belki yazamayacağım. Kırmam gereken bu kabuk beni koruyor aynı zamanda, biliyorum. Ama o kadar alışmışım ki korunmam gereken bir durum olmasına. Sakin olmalıyım artık, geçti.
Ben de herkes kadar yazıyordum, kendime göre işte. Kendimi bildim bileli yazıyordum. Yazmak. Büyük anlamları var benim için. Olduğunuz kişiye ulaşmanızda katkısı olan kişileri ve işleyişleri biliyorsunuz değil mi? Ve o işleyişler bozulup kişilerden de uzaklaşınca işte! Ne olduysa oldu ve yazamadım arkadaşlar. Yazarak var oluyordum ben. Okutmam da gerekmiyordu öyle herkese. Ki zaten bir yazarın okuyucusu, anlayıcısı da olmadıktan sonra bir anlamı yoktu. Bu yüzden okutmuyordum ve paylaşmıyordum kalabalıklarla iç dünyamı. İç dünyam ve kendime ait bir kalabalığım vardı çünkü. Kendi kabuğuma saklanmam gerekmiyordu bir zamanlar. İşleyişlere minnettardım.
Sonra işte, birtakım eksiklikler oldu. Bilemiyorum neden koptu köprüler, göçler başladı iç dünyamdan. Yazamadım arkadaşlar. Bunları yazamadım. Ve yazamaz oldum bir noktadan sonra. Hamladım, köreldim. İç dünyam yıkıldı, kendimi tanımayı durdurdum. Birinci sınıftan beri günlük bile tutan ben, artık kalem tutamıyordum. Bitti şiirler, öyküler. Bitmiş gibiydi. Mahvedici oldu tabii biraz. Kendine küsüyorsun. Yazarak tanıyordum kendimi ama yazmayı bırakınca tanıyamaz oldum. Tanıyamadığım işleyişler başladı. Senaryoyu kendi elimle mi mahvettim? Kontrol ne zaman kayıp gitti elimden? Babam böyle pasta... Bilemiyorum. Yanlış şeylere mi inanmıştım, yoksa fark etmediğim inançlarım mı bu noktaya getirmişti beni? Bilmiyorum. Olmuyordu işte.
Ama oldu arkadaşlar!
Bir iki gün önce. Geldi o his. Zorla getirttim. Eski filmler açıldı, şarkılar dinlendi, günlükler okundu. Yaptım. Kendimi hatırlamak istedim yeniden. Birkaç yıldır göremediğim bir dosta sarılmak ister gibiydim. Ve oldu, sarıldık.
Hissettim. Açtım defterlerimi. Yazmaya yeniden başlamak için yeni bir defter gerekiyor zannederdim bu süre boyunca. Çok denedim geri dönmeyi aslında ama yeni defter fikrinin saçmalığı yeni dank etti kafama! Tam olarak bugün dank etti, eski bir deftere yazdığımı fark ettiğimde. Çünkü kendimi her geri döndürmeye çalıştığımda gidip yeni bir defter alıyordum. Saç-ma-lık! Geçmiş sayfalardaki yaşayışlarımdan ya da hislerimden mi pişmandım ki yarım bırakıyordum elimdeki defterleri? Asla. Birinci kural bu değil mi? Yazarak var oluyorsan, yazdıklarından pişman olmamalısın. Pişman da değildim, acılardan da çekinmiyordum halbuki. İşte bu kadar tanımayı bırakmışım kendimi. Ama geri dönüyorum. Hissettim bunu. Yazdım. Yazdıklarımı okuduğumda gülümsedim ve öyle başladı her şey.
Kabullendim arkadaşlar.
Tekrar başlıyorum!
neslihan
2020-04-09T20:48:56+03:00Beni o kadar mutlu ettiniz ki! Bu platformla yazmaya geri döndüm, tekrar iyi ki dedim şimdi. Teşekkür ederim güzel yorumlarınıza :)
Taner Mtn
2020-04-09T15:39:46+03:00Kabuğu kırma vakti, yazalım ki yaşayalım.
Alıntılarla Yaşıyorum
2020-04-09T15:39:30+03:00Hermann Hesse demiş ya : "Yazmak iyidir, ama düşünmek daha iyi; akıllılık iyidir, ama sabretmek daha iyi."
İşte öyle.
Yazmak, her zaman için iyi bir başlangıçtır. Woolf da kadınların kendilerine ait bir odalarının ve paralarının olmasını, erkeklerin bu dünyaya eril bir hakimiyet kurmamaları için de yine kadınların yazması gerektiğini söyler. Yazın kadınlar ve kimseye muhtaç olmayın, sadece yazın...
Zuri
2020-04-09T15:35:29+03:00Sen hep yaz okumaya varım. Tanımıyorum ama arkandayım. Her zaman istediğin her şeyi yapabilirsin. Kendine inan.