Bir daha hiç görüşülmeyecekse, hiç haber alınamayacaksa ayrılığın ölümden bir farkı var mıdır?


Simsiyah giyinip gittim bugün o apartmana. Olması gereken saatten birkaç dakika erken gittiğim için zile iki defa bastığım halde kapı açılmadı.

Aradığım halde telefon da açılmayınca iyiden iyiye gerilmeye başladım. Zaten sadece bir iki saat uyuduğum, o iki saatte de birbirinden berbat rüyalar gördüğüm bir geceden çıkıp gelmiştim. Veda edemeyecek olmanın korkusu sardı içimi, vedalardan bu kadar nefret ederken üstelik. Bir kez daha anladım, bana ne kadar çok şey kattığını. Ayrılığa bile tahammül etmeye çalışmak, normalde çok benlik bir hareket değildi. Bir ölünün elleri kadar soğuklaşan ellerimi ısıtmaya çalışırken birden karşıdan belirdi. Onu görmek içimi işitti. Sarı bir kıyafet vardı üzerinde. Bir anda birkaç saniyeliğine de olsa bütün kaygım sanki yok oldu.


20'li yaşlarımın başından 30'lara kadar bana eşlik etmişti. 7-8 yıl, dile kolay dedim kendi kendime. İşte bugün, 8 yıllık bir sürecin son günüydü. Önce pazartesi sonra salı sonra da haftanın birçok gününde aklıma gelecekti. Bu ayrılığın acısını, ölüm acısı gibi yaşıyordum içimde. Yine de son gün bile benim içimi rahatlatmadan gitmedi. Son gün bile bana sonsuz bir güven verdi. Sessizliklerle, kızgınlıklarla bazen üzüntülerle bazen de mutlu anlarla dolu birkaç sene geride kalmıştı. Ancak bütün süreçlerde yanımda olan o özel insanin da geride kalması gerekmiyordu. O, kendimle bütünleştirdiğim tarafları ile içimde bir yerlerde varlığını sürdürecekti.


Böylesi bir ayrılığın ölümden farkı var mı diye başlamıştım cümlelerime. Eskiden hiçbir fark olmadığını düşünürdüm. Ancak varmış. Onun toprağın altında değil de, hala bu dünyada bir yerlerde var olduğunu bilmek, mutlu olacağını umut etmek, bu ayrılığı ölümden ayıran kilit noktaymış. Ve bunu öğrenmemi sağlayan da yine kendisi oldu. Bazen yeni ve güzel bir başlangıç için, bir şeylerin son bulması gerekir. Bazı insanlar, veda ederek daha bağımsız bir hayata hazırlar sizi. Bazı sonlar, başlangıcın ta kendisidir bu yüzden.


Bir kozadan çıkıp kelebeğe dönüşeli çok olmuştu. Ancak çok uzaklara gidemiyor, hep aynı noktaya geri dönüyordum gün sonunda. İşte şimdi, uzak diyarlara uçma vakti gelip çattı. Son kez o sokağa baktım. Ve hoşçakalın dedi beni uğurlarken. Son kez "kendinize iyi bakın" diyebildim gözyaşlarımı zorla tutarken. Hoşçakal özel insan.