Kulaklarımı tıkadığım acıların gürültüsünü ta içimde duyuyorum.

Sanki göğsüm mezaristandan bir parça

Çığlık çığlığa bir mezbaha.

Belki milyon defa tekrarlıyorum:

"Ben mutluyum!"

"Ben mutluyum!"

Ama gözyaşlarıma geçmiyor sözüm.

Nice acılara şahit şu gözüm;

Sulak diyarlarda yetişen sümbül.

Kuraklık onun için bir nevi ölüm.

Bir de bebeği var,

Onu sulayarak büyütmesi gerekir.

Ona anne olur, bana nehir.

Ve yanaklarımdan çağlayarak süzülür.

Onun selameti için üzülür,

Onun selameti için çürürüm.

Ah benim kara gözüm!

Görmez misin? Bu beden,

Senden de aynı vefayı bekler.

Hatta ona bebeğin gibi bakarsan,

Sana sürme bile çeker!

Bir daha kaçırmaz seni aynalardan,

Uzun uzun bakar,

Varlığının derinliğine kadar.

Sen, benim içimde kopan vaveylalara,

Mezaristanı andıran göğsüme,

Bakıp bakıp hüzünlenme.

Çek önündeki buğu perdesini,

Bırak şu elindeki acı düğümü.

Bir kerecik de bana ver dikkatini,

Okşa şu mahzun yüzümü.

Sen yine besle bebeğini,

Suyla doyur özünü.

Ama acımı dışıma akıtma,

Benim acım da damlaya damlaya

Göğsümde büyüsün.