Kelimelerin anlamlarının tükendiği, cümlelerin geçerliliğini yitirdiği; sana dair yazdığım sana dair okuduğum tüm satırları dönüp tekrar tekrar karalama vakti.

İçimi dökme ihtiyacıyla hiç bilmediğim bir şehrin hiç bilmediğim bir mahallesine, çevresinde kedi dahi barınmayan çöp konteynırına koşuyorum içimi dökme arzusuyla.

Önce bana sunulan bu hayat için sonra da annem için dökeceğim içimdekileri. Daha fazla çürümemek ve çürütmemek için. Sana inanmanın son kullanma tarihi çoktan geçti. Tükettim tüketeceğimi daha hiç tadına bakmadan.

Ben bir çocuktum, sen bayramda elime geçen en güzel çikolata. Yaldızlı kağıdına kıyamadım onca sene. Bekledim, bekledim, bekledim.. Büyüdüm ama sana bakmak hep heyecan verdi bana. Ama fark ettim ki sen kağıdın kadar güzel kalamadın. Tadın bozulmuş, tarihin geçmiş ve ben büyümüşüm. O güzel bayram günleri de eskilere karışmış.

Seni artık saklayamam. Kendi mahallemdeki çöpe bile atamam. Hüzün kokar mahallem ve ben artık hüznü solumak istemiyorum. Hiç bilmediğim bir şehrin hiç bilmediğim bir mahallesinde, kedilerin bile var olmadığı -kedilere bile bozulmuş tadınla zarar veremeyeceğin- bir çöp konteynırına atıyorum seni. Sonra koşuyorum, ardıma bile bakmadan koşuyorum ve kendime şu sözü veriyorum: "Bir yerde biri gidecekse asla kalan ben olmayacağım." Söz.