Uzun zamandır bayramları telaşsız karşılıyorum. Suskun ve telaşsız. Heyecanımı yitirdiğimi görmek beni bir miktar üzüyor fakat aynılığa resmiyet kazandırmamaya olan inancım suskunluğumu kamçılıyor. Bir şeyi gereklilik nezdinde yapmak tadımı kaçırıyor. İçtenliği önemsiyorum ve bazen içimden

"Tek istediğim bir parça samimiyet!" diye bağırmak geliyor.

Kendimi sakinleştirmeye çalıştığım esnada sorgulamaya başlıyorum tüm hikayeyi.


Bayrama dair mesajlar aynı, telefon konuşmaları aynı, ziyaretlerdeki muhabbet kısrakları bile aynı noktada yön değiştiriyor. "Bu normal olan değil midir? Yaşam bir nebze sonrasında tekrarlardan ibarettir." İç sesine karşılık olarak; "Mesele ne olursa olsun hissettirilenin özel olması kanaatinde olduğumu söylüyorum. Aksi takdirde sadece yapılması gereken niteliğinde değerlendirilen özel günlerin kişilerin vicdanlarını "Doğru kişiyim." şeklinde rahatlatmaktan başka bir işe yaramıyor. Sonra belki de istenen budur diyorum. Anlık rahatlıklar, kesintili muhabbetlerdir tatmin eden. İkna olmuşa benzemiyorum.


Debdebe içerisinde eritilmiş yaşamlara göz gezdirdiğim vakit, amacından uzaklaşmış bayramları yaşadığımızım farkına varıyorum. Amacından çok öte bir noktada sertleşmiş kahkahalar ile karşılaşıyorum. Bayram artık içimi mutluluk ile dolduran sabahlar ile karşılamıyor beni.. Aksine her bir bayram, masada eksilen bir tabak sayısı gibi hatırıma kazınıyor.. Kayıplar çoğaldıkça, bayramın neşesi azalıyor. Öyle bir zaman geliyor ki; mezarlıkta bayramlaşmayı bekleyen tanıdık yüzlerin, yaşayan insanlardan daha çok olduğunu fark ediyorsun.. Ve sonrasında düşünüyorsun, geçen onca bayramı farklı kılacak ne yaptım?


"Nerede o eski bayramlar!" minvalinde bir söylemin peşinde değilim fakat hissiyatı buruk bayramlar yaşamak, toplulukların beraberlikten öte sadece "olması gereken" üzerine hareket etmesi, aile kavramının tahayyül ettiğimden çok uzakta nefes alması yalnızlıkta bu denli huzur buluyor olmamın bir nedeni belki de.

Çünkü vaziyetim birlik ve beraberlik temalı yayınlanan bayram fotoğraflarının ardındaki gerçek ile yakın. Görüyorum, ve bu şekilcilik karşısında kaskatı kesiliyorum. Yapaylık ile bezenmiş bayram sofraları tadımı kaçırıyor. Çünkü hareket içtenlik ile değil gereklilik ile vuku buluyor... Sonra kahkahaların hüzün arşınlarını es geçtiği bu bayram günlerinde, çok sevdiğim bir zâtın sözü geliyor aklıma;

"Kibrin en kötüsü, tevazunun içine gizlenmiş olanıdır." Tüm soru işaretlerine cevap niteliğinde, tokat gibi bir söz.

Ortaya koyduğumuz her davranışın alt metinini okumak gerektiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Neyi neden yapıyoruz? Amacımız ne? Neredeyiz? Nereye gidiyoruz?

Ama'lar eşliğinde bir silsile ile cevap vermeden önce kendimize dönüp bir soralım. Ne kadar özümüze uygun hareket ediyoruz? Ne zaman sözde inanç olarak nitelendirdiğimiz gösteriş erbabı motifleri kendimiz için işlediğimizin farkına varacağız? Kafam bu gibi onlarca soru ile karıncalanıyor.


Derdi hep kendisiyle olan bir insanım, bu bayram uzun zamandır yaşadığım bayramsızlığa değinmek istedim.


Belki daha bayramsızlığı da görmedim, kim bilir?


2020’ sızısıkarantinadaortayaçıkanbirbayramhatırası